24. Vakıf Haftası Türkiye’de çeşitli faaliyetlerle üzerinde durulmaktadır. Tarihin derinliklerine inince ilk vakfın Kâbe-i Muazzama olduğu ortaya çıkmaktadır. Kâbe, Hz. Allah’ın vakfı. Dokunulmazlığı var, mukaddestir ve kimse dokunamaz. Habeş hükümdarlarından Ebrehe, önüne cesim fil ordularını da katarak, Kâbe-i Muazzama’yı yıkmaya gelir. O tarihte oranın mihmandarı Peygamber Efendimizin (asm) dedesi Abdulmuttaliptir. O kavmini toplar, Mekke’nin kara dağlarına çıkar. Sorarlar. O der: “Kâbe’nin sahibi ben değilim, onun sahibi Hz. Allah’tır, O koruyacak...” Akabinde Hz. Allah’ın askerlerinden milyonlarca Ebabil kuşları, ağızlarında bulunan nohut büyüklüğündeki ateş toplarını, Kâbe yıkıcılarının başlarına çakarlar; darbeyi alanlar helâk olurlar.
Vakfın ikinci ayağı Hz. Peygamber Efendimiz’dir (asm). Kendilerine ait Medine’nin Fedek mevkiindeki hurmalığını vakfeder. Bu hususta gelecek ümmetine numune-i imtisâl ve rehber-i ekmel olmuştur. Daha sonraki dönemlerde Hz. Ali (ra) “Vakıf Senedi”ni icraya sokmuştur. Böylelikle de 14 asır bu silsile içinde vakıflar devam etmiştir. Yine Hz. Peygamberimiz (asm) buyurmuşlar: “Vefat eden bir kişinin üç cihetle amel defteri kapanmaz: l- Hayırlı evlât 2- Geriye bıraktığı eserler 3- Sadaka-i câriye.” Efendimiz Hazretleri (asm) “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” ve “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadisleri ile de bu konuya tekrar parmak basmıştır.
Türkiye’de ve dünyada kurulan çok amaçlı vakıflar vardır. Bunların başında, sosyal yardım, eğitim, dinî eğitim, yöresel kalkınma, tarih ve turizm, esnaf, askerî vs. isim ve konular altında kurulan vakıflar gelmektedir. TC. Anayasasının vakıfları üçe ayrılmıştır: l- Mülhak vakıflar (Mütevellisi belli) 2- Mazbut vakıflar (Mütevellisi olmayan.) 3- Yeni vakıflar, yani çeşitli kuruluşlara ait vakıflardır. Türkiye’de 342 Mülhak, 5400 civarında Mazbut ve takriben 4.600 civarında da yeni vakıflarla birlikte 10 bini aşan vakıf vardır. Ayrıca Türkiye’de 76 Rum, 52 Ermeni, 18 Musevi ve 18 de Süryani vakfiyeleri vardır.
Türkiye 1950 yılında 3 üniversiteden 2007’de 92 üniversiteye ulaşmış. Bunların 17’si vakıf üniversitesidir. Buralarda açık öğretimle birlikte 3 milyon civarında talebe okumaktadır. Türkiye’de 70 bin ilköğretim ve lise dengi okul var. Türkiye’de ve dünyada nüfusun 1/3 okumaktadır. İşte bütün bunlar vakıfların omuzlarındadır. Vakıfların bu kadroya yaptığı hizmet inkâr edilmez bir gerçektir.
Osmanlı devletinde 25 bin vakıf vardı. Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında 227 vakıf görülmektedir. 1935 yılında çıkarılan 930 sayılı yasanın 10-12. maddesi “Kullanmaya müsait olmayan mülk ve emtianın tebdil veya takası mümkündür” ibaresindeki boşluktan dolayı Vakıflar tarumar edilerek korkunç yıkımlar yapılmıştır. Türkiye’de bir uçtan bir uca vakıflar peşkeş çekilmiş. Yüzde 70’i talan edilmiştir.
14 Mayıs 1954 Adnan Menderes hükümeti yani DP iktidarı bu müthiş katliâma dur demiş ve imdada yetişmiş. 1967’de AP hükümetleri döneminde çıkarılan 903 sayılı kanunla vakıflar “vakıf” ismi adı altında kanunlaşır. Osmanlı döneminde “Evkaf Nezareti” yani Vakıflar Bakanlığı varken Cumhuriyetin kurulmasıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. Bugün “Vakıflar Bakanlığı” şarttır, devletin büyük bir boşluğudur.
Büyük devlet adamı Fatih Sultan, Sağlık Vakfı vasiyetnamesinin bir paragrafında “Şehit ve şühedânın harimleri ve İstanbul fakirleri buradan yemek yiyeler. Yemek yemeye veya almaya gelemeyenlere, karanlıkta kimse görmeden, kapalı kaplar içinde evlerine götürülsün” diyor. Ya şimdiki şovlara ne diyeceğiz? Sıraladığım cihetlerle vakıflar bir haftaya sığmaz.
Netice itibarıyla; ülkemizde mevcut 10 bin vakıf, 2 bin STK, 85 bin dernek, 53 bin muhtar Türkiye’nin geleceği için, yeni düşünceleri mazi ile yoğurarak ve model kabul ederek, ortaya koymaları bir zarurettir ve elzemdir.
11.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|