Çoğumuz merak ederiz: İman nasıl bir enerji kaynağıdır? Maddî enerjiyle ilgisi var mı? Yoksa, sırf ulvî hakikatlerden örülmüş müstakil bir güç kaynağı mıdır?
İman, ruh/duygu ve zihnî boyutlu bir hakikat olduğundan pozitif gücünü bu olgulardan alır. Zira, rûhumuzu/duygularımızı besleyen, çalıştıran, yöneten, yönlendiren, güçlendiren inançlarımız ve imânımızdır. İnanç ve imanımız da, marifet, yani bilgi/ilimle oluşur. Tabiî ki, marifet derken, manevî, fen ve sosyal ilimleri kast ediyoruz. Çünkü, her bir fen ve sosyal ilmin, Yaratıcının bir isim ve sıfatına dayandığını söylemiştik.
Aslında iman gücü gibi, fizikî güç de esrarını koruyor. İçinde milyonlarca samanyolunu (herbirisi milyarlarca yıldızı barındırır) oluşturan her galaksi kendi merkezi ekseni etrafında döner. Bu jiroskobik enerji, ancak kütleden, yâni cazibeden (çekim gücünden) sağlanır. Yapılan hesaplar sonucu, galaksilerin dönme enerjilerinin kütlelerden on kat fazla olduğu doğrulanmıştır. Bu durumda gerekli on kat enerji nereden gelmektedir? Bu enerji, maddeden temin ediliyorsa madde ya da kuvantı nerede? Değilse, madde ötesi bu gücün, boyutlardaki geometrik eylemi, mekânı nerede? Buna da ilim adamları, madde olmayan nesne (mânâ) demek zorunda kalmışlardır.1
Öte yandan, atom veya elektrikteki “etki ve güç”ün materyalist gözle bakıldığında nereden geldiği bir sırdır. Bir elektrik akımı gücü, bir manyetizma veya atom çekirdeğindeki korkunç denge enerjisi, akıl almaz derecededir. Hiç şüphesiz bu, Sonsuz Kudret Sahibi’nden gelmektedir. Kezâ, bedenimizde, kâinatta bulunan elektrik, x-ray, kızılötesi, elektro-biyo-manyetik gibi sayısız enerji türleri; rûhumuzda ise, onlarca duygu ve yüzlerce his ve lâtifelerin enerji boyutları vardır. İşte, imânın bir cephesi; galaksilere, bize, herşeye enerjilerini veren Sonsuz Kudret Sahibini tanımak, bilmek ve kabul etmek; bu enerji türleriyle şuûrlu olarak irtibat kurarak ondan güç almak, biriktirmek, yönlendirilmektir.
Tahkiki imân; doğru, kesin bilgi, isabetli ve olumlu bakış, derin tefekkür, tevhidî tevekkül, yani kaderin, mutlak bir plan ve programın varlığının verdiği güven, ihlâs gibi hasletlerin bileşkesinden hasıl olan yüksek, nurânî, ulvî bir güçtür.
Aslında imanı; salt, müstakil bir duygu ve fikir konsantrasyonu gibi düşünebiliriz. Kim bir meseleye odaklaşır, yoğunlaşır, duygularını temerküz ederse harika sonuçlar almaz mı? Kâşifler, sporcular bunun en müşahhas örnekleridir.
İşte iman, bu temerküz, odaklaştırma ve yoğunlaşmanın Allah’a iman ve sâir iman esaslarıyla gerçekleştirilmesidir. İman; tevhid, uluhiyet, rububiyet gibi ulvî meseleler, İlâhî isim ve sıfatlarda yoğunlaşmaktır. Yani—teşbihte hata olmasın—fişi elektrik prizine takmak gibidir. Allah’a iman, sonsuz kudret sahibine intisaptır ve iman derecesine göre güç/enerji elde edilir.
Dipnot: 1- Onk. Halûk Nurbaki, İnsan Bilinmezi, s. 62.
10.05.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|