Yeni Asya ekolünün beni cezbeden ve tutan önemli özelliği, hizmet metodunu ve yapılanmasını, şahısların değil, “şahs-ı manevî ve meşveret” esası üzerine oturtmasıdır. İçtimâî veya siyasî meselelerde de, filan parti, falan şahıs, filan liderin görüş ve davranışları üzerinden değil, Risâle-i Nur’un ölçüleri üzerinden meşveret eder.
Günlük, duygusal, şahsî, indî yaklaşımlarımızda hata yapacağımız açıktır. Acaba Bediüzzaman, herhangi bir mesele karşısında nasıl davranmamızı tavsiye eder? Ortaya koyduğu Kur’ân’î ve Sünnetî ölçülerden bazılarını yorumsuz nakledelim:
* “Evvelâ: İhtiyat ve temkin ve meşveret etmek lâzımdır.”1
* “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhit idi. O hâkimin müftüsü de, onun gibi münferit bir şahıs olabilirdi, onun fikrini tashih ve tâdil ederdi. Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı mânevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder.
“Şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şûrâ-yı âliye-i ilmiyeden tevellüt eden bir şahs-ı mânevî olmak gerektir. Tâ ki, sözünü ona işittirebilsin. Dine taallûk eden noktalardan, sırat-ı müstakîme sevk edebilsin. Yoksa, fert dâhi de olsa, cemaatin ferd-i mânevîsine karşı sivrisinek kadar kalır. Şu mühim mevki, böyle sönük kalmakla, İslâmın ukde-i hayatiyesini tehlikeye mâruz bırakıyor.
“Hattâ diyebiliriz, şimdiki zaaf-ı diyanet ve şeair-i İslâmiyetteki lâkaytlık ve içtihadattaki fevzâ, meşihatın zaafından ve sönük olmasından meydan almıştır. Çünkü, hariçte bir adam reyini, ferdiyete istinat eden meşihata karşı muhafaza edebilir. Fakat böyle bir şûrâya istinat eden bir şeyhülislâmın sözü, en büyük bir dâhiyi de, ya içtihadından vazgeçirir, ya o içtihadı ona münhasır bırakır.”2
* “Taat ise, cemaatle daha efdal ve daha ahsendir.”3
* Meşveret, ferdlerden oluşan cemaatten çıkan şahs-ı mânevîdir.4
* İçerisinde dayanışma bulunan bir cemaat, durgunlukları harekete geçirir.5
* “Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zaten mabeyninizde samîmî tesanüt ve meşveret-i şer’iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder. İçinizdeki şahs-ı manevinin fikrini, o meşveretle bildirir.”6
* “Biz, vahdet-i mesele cihetiyle tam bir tesanüde şiddetle muhtacız… Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdafaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azap içinde bıraktı. Şimdi siz, mâbeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim.”7
* “Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: ‘Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risâle-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir’ deyip nefsinizi susturunuz. Medâr-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir meşrepte olmaz. Müsamahayla birbirine bakmak şimdi elzemdir.”8
* “Meşveret-i şer’iyeyle reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. İhlâs Risâlesinin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz. Yoksa, az bir ihtilâf bu vakitte Risâle-i Nur’a büyük bir zarar verebilir.”9
* “Taassup yerinde hak; ve safsata yerinde bürhan; ve tadlil-i gayr yerinde tevfik ve tatbik ve istişare ederse, dünya birleşse, hak olan mezhep ve mesleğini bir parça tebdil edemez. Nasıl ki, zaman-ı saâdette ve Selef-i Salihîn zamanlarında hükümfermâ hak ve bürhan ve akıl ve meşveret olduklarından, şükûk ve şübehatın hükümleri olmazdı.”10
Dipnotlar: 1- Şuâlar, s. 458.; 2- Sünuhat, s. 51-52.; 3- Muhakemat, s. 51; 4- Kastamonu Lâhikası, s. 102.; 5- Hutbe-i Şamiye, s. 10-131.; 6- Kastamonu Lâhikası, s. 95.; 7- Şuâlar, s., 289.; 8- Kastamonu Lâhikası, s. 181.; 9- Kastamonu Lâhikası, s. 183.; 10- Muhakemat, s. 32.
04.05.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|