Kurdun biri birgün sürüye saldırır ve bir koyunu kapar. Bunu gören çoban koşarak koyunu kurdun elinden kurtarır. Kurt dile gelir: “Niçin benim rızkımı elimden alıyorsun?” der. Çoban şaşırır: “Aaa! Kurda bak, konuşuyor. Kurt da konuşur mu?”
“Kurt, asıl şaşılacak senin hâlin” der.
“N’olmuş benim hâlime!”
“Şu dağın arkasında asırlardır beklenen son peygamber çıktı, insanlara hakkı, hakikati ders veriyor. Senin haberin yok.”
“Ya öyle mi?”
“Elbette.”
Çoban o kadar etkilenmiş ki karşısındakinin bir kurt dahi olduğunu nazara almadan, “Peki, ben ona gitsem, iman etsem sürüme kim bakar?” demiş.
Kurt, “Ben bakarım” diye karşılık vermiş.
Kurt öyle güven vermiş ki çoban hiçbir kaygıya kapılmadan sürüyü kurda teslim edip gitmiş, Peygamber Efendimizi (a.s.m.) bulmuş, iman edip gelmiş. Bakmış ki zayiât yok. Ona rehberlik ettiği için bir koyun armağan etmiş.
Bu bir mucize şüphesiz. Ağacın, taşın, hayvanın konuşması gibi daha birçok mucizesi var Peygamberimizin (asm).
Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) gelişi kâinatın ve insanlığın en önemli hadisesi. Asırlardır beklenen son peygamber o. Kâinat onunla anlam ve kıymet kazanıyor. Gerçekten çobanın heyecanlanıp sürüsünü kurda teslim edip koşması kadar önemli bir hadise.
Onun getirdiği hakikatler bütün varlıklarla ilgili. Hayat verici hakikatler bunlar. Onun için de dağ, taş, ağaç, hayvan ona hasret!
Ya insanlık! Asırlar boyu iştiyakla beklemiş onun gelmesi için.
Allah Resûlü (a.s.m.) kâinata anlam kazandırmak, insanları sadece şu geçici dünyada mutluluğa ulaştırmakla kalmamış, sonsuza dek ve çok daha güzel bir âlemde bu mutluluğun sürdürüleceğinin müjdesini vermiş, bunun yollarını göstermiş.
Bu dünyadan bin kere daha güzel, hiçbir acı, üzüntü, keder görmeden, yokluk çekmeden, sonsuza dek yaşanacak; gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hatıra hayale gelmeyen nimetlerle dolu bir âlem orası.
Gerçek bu iken ekser insanlara ne olmuş ki onun getirdiği hakikatlere sürüsünü kurda teslim edip ona koşan bir çoban kadar dahi olamıyor; getirdiği hakikatler hazinesi önümüzde durduğu halde ona canla başla koşup getirdiklerini baştâcı edinmiyorlar. Üstadın dikkat çektiği gibi nice merak uyandırıcı, lüzumlu hakikati ders veren o Yüce Resûle her şeyi bırakıp koşmak lâzım gelirken ekser insanlara ne olmuş ki sağır olup kör olmuşlar, belki divane olmuşlar ki bu hakkı görmüyorlar, bu hakikati işitmiyorlar, anlamıyorlar.
09.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|