Libya çağdaş batinî devletlerden birisidir. Peygamberimiz Ebu Ubeyde Bin Cerrah için ‘Ümmetin eminidir’ demiş ve Hazreti Ömer Ebu Lülü’nün hançer darbelerinin altında can çekişirken, iç geçirerek; ölüm döşeğinde şöyle dediği rivayet edilir: “Keşke Ebu Ubeyde yaşıyor olsaydı da bu emaneti ona devretseydim veya yerime onu istihlaf etseydim...” 1952 darbesinin mimarı Nasır da, kendisinden Fatih 1969 darbesini ilham alan Kadafi için aynı benzetmeyi kullanmış. “Kaddafi Arap milletinin eminidir...” Bozacının şahidi şıracı misali! Ama Kaddafi yıllardır Kuzey Afrika merkezli bir Fatimi devletinden sözeder. Onun vaad ettiği Fatimi devletinin sınırları içinde Türkiye var mı bilinmez! Varsa Sarkozy ile aynı alana hitab ediyorlar demektir. Kaddafi küçük ülkenin büyük hayalcisi olarak petrol paralarını imkân üstü dürtüleri veya maceraları uğruna çarçur etmiştir. Çöle ve sonuçsuz dâvâlara gömmüştür. ABD gibi yaparak bütün ülkelerin muhalefetine kucak açmış ve bu hareketleri ülkelerine karşı koz ve kart olarak kullanmaya çalışmıştır. Bu bağlamda, 1997 yılında Erbakan’ın Libya ziyareti sırasında PKK konusundaki sözleri hatırlanmalıdır. Libya’yı ziyarete giden RP lideri, Kaddafi’nin ağır sözlerine muhatap oldu: Ortadoğu’daki güneşin altında ‘Kürt milleti de yerini almalı’ demişti. Adam sadece Fatimi olsa iyi. Bir de şuubî. Adam 28 Şubat sürecinde Türkiye’yi karıştırdığı ve Mehmet Ağar’ın istifasına neden olduğu gibi Lübnan’ı da karıştırmıştır. Kayıp imam Musa Sadr onun marifetidir. Son sıralarda Havsiler dolayısıyla Yemen de, Oniki İmamcı İran ile Fatimi Kaddafi’nin Yemen’e el atmasından ve isyandaki rolünden endişe ve şüphe ediyor. Abartı mı bilmiyorum, ama kimi gözlemcilere göre, Yemen dağılmanın eşiğinde bulunuyor. Dönülmez akşamın son ufuk çizgisinde bulunuyor. Ağır bir yapısal krizin sarsıntısını yaşıyor. Ali Abdullah Salih gibi çapsız liderlerin yanında Kaddafi gibi acaip ve garaip batinî liderlerin de dinmez ihtirasları da bu ülkeyi karıştırıyor.
***
En son beklenen oldu ve Yemen, İran ve Libya’daki elçilerini çektiğini açıkladı. Bu ise bölgedeki Şii-Sünni veya gerilimi daha da arttıracak gelişmelerden birisidir. Yemen Dışişleri Bakanı Ebu Bekir El Kurbi, İran ve Libya’da bulunan büyükelçilerin geri çağırıldıklarını ilân etti. ‘Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir’ misali zaten bu kopukluğun ayak sesleri duyuluyordu. Kuvveden fiile çıkmış oldu. Yemen lideri birkaç kez İran’a başvurdu, ses çıkmadı. Veya İran oralı olmuyor ve iddiaları yalanlıyor. Bu arada, Başbakan Ali Muhammed Mujawar, 2007 Nisan başlarında yaptığı açıklamada Libya ve İran’ı isyancılara desteklemekle suçlamıştı. Libya’nın Suudi Arnabistan’dan sonra Yemen’le de ilişkileri bozuluyor. Zaten Kaddafi yüzünden Sedat döneminde iki ülke ilişkileri neredeyse savaş ortamına sürüklenmişti. Sedat Kaddafi’ye deli diyordu, ama kendisi de azamet çılgınlığına yakalanmıştı. Kaddafi muhaliflerin niteliğine bakmıyor. Herkesi destekliyor. Ama Kaide konusunda dünyada ABD ile ilk işbirliğine giden ülke olmuştur. ABD’nin tak şakcısı olmuştur. Geçenler de El Cezire Kanalı’nda Kaddafi’nin Mısır’daki maceralarıyla ilgili bir belgeseli izledim. Konu, kendilerini Cemaatü’l Müslimin olarak takdim eden, ama hükümet çevrelerinin Tekfirciler yakıştırmasına muhatap olan (el hicre ve’t-tekfir) grubun 1970’li yıllardaki tartışmalı faaliyetleriydi. Anormallikte Ticanilere benzeyen bu grubun meşhur alim ve Vakıflar Bakanı Hüseyin Zehebi’yi kaçırdıktan sonra öldürdükleri ileri sürülüyordu. Bazıları da bunun istihbaratın bir tertibi olduğunu söylüyordu. Bununla birlikte, belgeselde bu cemaatla ilgili ilk defa Libya bağlantısı iddialarının seslendirildiğini duydum. Kimileri bunun bir mübalağa olduğunu söylese de Muhtar Nuh gibi alanın kimi uzmanları Şükrü Mustafa grubu için Libya bağlantısının uzak bir ihtimal olmadığı görüşünde.
***
Çünkü hareketin yapısı böyle sızmalara müsait. Şükrü Mustafa ve grubu modern hariciler gibi eğitimi tamamen yasaklıyorlar. Ne fıkıh, ne icma ne de kıyas tanıyorlar. Bu anlamda içtimaî olarak külli bir modernizm karşıtı olarak Taliban’a benzetilseler de fıkıh, kıyas ve icmaya yönelik muhalefetleri edille-i şer’iyye noktasında onları tamamen karşı kutba oturtuyor. Ve Şükrü Mustafa ve grubu ‘Şeytanın ta kendisi de olsa bize destek verenlerle veya yönetim karşıtlarıyla ittifak kurabiliriz’ anlayışını savunuyorlarmış. Yani Makyavelist bir anlayış, Bazıları Libya bağlantısını uydurma olarak takdim etse de bazıları bunun somut delillere ve hareketin yapısına dayandırıyor. Libya doğrudan olmasa bile dolaylı olarak bu tarz cemaatlere veya anlayışlara ulaşabilir, irtibat kurabilir. Şükrü Mustafa ve arkadaşları için böyle bir işbirliğine hiç mania yoksa Kaddafi açısından hayda hayda yoktur. Bununla birlikte, avukatlar ve dönemin hapishane yetkilileri ölümü öncesinde mağruriyet cinnetine mübtela olan Sedat’ın gruba karşı idam suretinde katliam yaptığını ifade ediyorlar. 5 kişinin idamının usule uygun yapılmadığı ifade ediliyor. Bu belgeselin ışığında, Yemen’de yeni bir Mısır senaryosu tekerrür ve cereyan ediyor olmasın? Her ne kadar Zeydi olsalar da Havsilerin Şükrü Mustafa ve cemaatinden daha akıllı olduklarını söylemez. Bu durumda, devreye Kaddafi gibi Rufailerin girmesine bir engel yok. Alet olanlara da edenlere de Allah akıl fikir versin.
13.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|