‘Hal ve gidiş’imizle ilgili olarak aylar/yıllar önce yapılan yorumlar ve tahminler, maalesef gerçekleşiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde—şekli bilinmese de—’kriz’ler çıkabileceği tahmin edilmişti. Aynı şekilde, Türkiye; AB yolunda kararlılıkla adım attıkça çeşitli engelleme faaliyetleri yapılacağı da söylenmiş, yazılmıştı. Seçim tarihine yaklaştıkça, ‘kriz’lerin derinleşebileceği de yapılan tahminler arasındaydı.
Bugün geldiğimiz noktaya bakınca, krizlerin derinleştirilme çalışmalarının devam ettiğini görüyoruz. Seçime sayılı günler kaldığı halde, seçim havası teneffüs edilemiyor. Gazete ve televizyonlarda, seçim haberlerinden daha fazla ‘başka’ haberler yer alıyor. E-muhtıralar ve bunların başlattığı tartışmalar da sürüp gidiyor.
Genelkurmay’in internet sitesinde yayınlanan 8 Haziran tarihli açıklama da yine tartışmalara sebep oldu. Pek çok sivil toplum kuruluşu, gazeteci ve ‘aydın’ bu açıklamanın doğru olmadığı kanaatinde. Kitleleri meydanlara çağıran, ya da kamuoyunca böyle anlaşılan açıklama ciddî eleştiriler aldı. Meselâ, Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi “Dikkatli olalım” başlıklı yazısında şöyle dedi: “Açıklamadaki sözler bir ‘Kalkın ey ehl-i vatan!’ çağrısı mı? Öyle bir çağrının ne gibi felâketlere yol açabileceğini—örneğin bunca yıl barış içinde yaşayan insanlarımızı hızla bölüp birbirine düşman edeceğini—bu satırları yazan veya yayımlatan her kim ise bilmiyor mu?” (9 Haziran 2007)
Tabiî ki, Ekşi bunları yazarken, aynı gazetenin bir başkası da şöyle yazdı: “Biz bütün kalbimizle, sessizliğimizle, itirazsızlığımızla arkanızdayız.” (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 9 Haziran 2007) Ancak medyanın genel tavrına bakınca, ilgili açıklamanın eleştirildiği ortada. Nitekim, Genelkurmay tarafından daha sonra yapılan (9 Haziran 2007) açıklamada, “Bu çağrıda kastedilen; toplumsal tepkinin, kesinlikle şiddet içermeyen demokratik kurallar içerisinde gösterilmesidir” denildi.
Bütün bu tartışmalar yaşanırken, TÜSİAD canibinden yapılan açıklamalar da ilgi çekiciydi. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, Avrupa Birliğine de, tam üyelik idealine de sarıldıklarını açıkladı. (AA, 8 Haziran 2007) Türkiye’nin, hiçbir döneminde bugünkü kadar Avrupa ile bütünleşme ihtiyacı içinde olmadığını dile getiren Koç, sözle devam etmiş: “Ulusal çıkarlarımızı kendi ekonomik gerçeklerimiz, coğrafyamızdan kaynaklanan stratejik gerçekler, küresel ekonomi ve politikadaki gelişmeler ışığında yorumlarsak, ülkemizin AB içinde olması gerektiğini açıkça görebiliriz. AB hem aldığı siyasî kararlar, hem de ekonomik etki gücü ile çevresinde güçlü bir çekim alanı oluşturuyor. (...) Böyle bir ortamda AB dışında kalan bir Türkiye, özel statülü ülke durumuna düşebilir ve AB’de uydulaşabilir.”
TÜSİAD’ın, Avrupa Birliği idealine ‘sıkı’ca sarılmasıyla ilgili açıklamalarının tam da bu günlerde yapılması herhalde ‘tesadüfî’ değildir. Tartışmalar, kimin ya da kimlerin AB’ye ‘hayır’ dediğini net bir şekilde gösteriyor.
Keşke TÜSİAD yıllar önce bu noktaya gelip, AB üyeliği yolunda ciddî ve samimî adımlar atılmasına destek olsaydı...
10.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|