En makbul ikram şüphesiz ki sudur. Bu makbuliyetine binaen uğrunda savaşlar dahi çıkmaktadır. Yine bu makbuliyetine binaendir ki Kur’ân-ı Kerim’de ‘su’dan 63 defa bahsedilmiştir. Ayrıca israf edilmemesi emri verilmiştir.
Yine Kur’ân’a göre her şey ondan yaratılmıştır.1 Ve özellikle insanın da sudan yaratıldığı bildirilmiştir.2 Ayrıca yeryüzünün dirilişi de su iledir.3 Günümüzde küresel ısınma dolayısıyla başlayan iklim değişiklikleri ve kuraklıklar suyun önemini biz insanlara tekrar hatırlattı. Bugüne kadar BM tarafından hazırlanan raporlarda dünya nüfusunun yüzde 40’ını barındıran yaklaşık 80 kadar ülkede ciddî su sıkıntısı çekildiği ve bunun sayı olarak 1.2 milyar kişi olduğu pek dikkatimizi çekmiyordu.
Allah korusun, susuzluk korkusu artık bizi de sarmış durumda. Nimetler içinde iken pek farkında değildik. Evet su nimeti olmazsa yeryüzü de dirilmiyecek ve baharda bir sofra tarzında bize sunulan nimetler de yok olabilecek. Ve hiçbir şeyin bir anlamının olmadığı bir manzara. Saraybosna, savaş yıllarında susuzluğun ne demek olduğunu bildikleri için Amina Kupusoviç “Savaş günlerinde bir bardak su çok şey ifade ediyordu. Suya güçlükle uzaktaki kaynak veya çeşmelere kilometrelerce yürüyerek ulaşıyorduk. Bu yolda pek çoğumuz hayatını kaybetti. Ve şunu ilâve ediyor: “Allah’ın bize olan bu bağışını korumalıyız.”
Evet gökten indirilen ve musluğumuzu çevirdiğimizde hizmetimizde olan bu bağışı korumak elimizde. Bu da küfrani nimette bulunmamakdır. O da Cenâb-ı Allah’ın emrettiği gibi iktisatla kullanmaktır. Gerçi bugün artık başka çaremiz de kalmamıştır. Çünkü özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar ciddî bir su sıkıntısıyla zaten karşı karşıyadırlar. Bu emri, nimetin bol olduğu zaman yapmalıydık. Şimdi artık mecburuz. Meselâ bazı haberlerde Ankara’nın durumu için “Ankara’da ohal” ifadeleri kullanılmaya başladı. Bunun neticesi olarak da ASKİ’nin bazı tedbirler alacağından bahsediliyor. İstanbul ve İzmir’i de aynı tehlikeler bekliyor. Öyleyse tek çare iktisatlı kullanmak.
Kuraklığın ve susuzluğun önlenmesinde ikinci bir çare de nimetlere şükürle mukabele etmektir. Geçmişte yapmadığımız şükrü de peşine ekleyerek havasına, suyuna velhasıl bize ulaşan bütün nimetlere karşı şükür yapmak gerekir. “Cin ve insin isyanlarını, en şedit tuğyanlarını, en azim küfranlarını tevlid eden şöyle bir vaziyettir ki, nimet içinde in’amı görmüyorlar. İn’amı (nimet vereni) görmediklerinden Mün’im-i Hakikiden (sebeplerin arkasındaki gerçek sahib olan Allah) gaflet ederler. Mün’imden gafletleri saikasıyla, o nimetleri esbaba veya tesadüfe isnad ederek, Allah’dan o nimetlerin geldiğini tekzib ediyorlar.4 Umumî nimetlerden olan suyun şahsî nimetlerden daha çok şükre lâyık olduğunu da unutmamak gerekir.5
Bir hadis-i şerife göre insanların zulüm ve günahları yüzünden yağmur kesilir, balıkların nafakaları dahi azalır.6 Demek ki bu kuraklıkta ve dünyanın dengesinin bozulmasında “beşerin bulaşık eli”nin7 izleri vardır.
Dipnotlar:
1- Enbiya, 30; 2- Secde, 8; 3- A’raf, 57; 4- Mesnevî-i Nuriye, 82; 5- Mesnevî-i Nuriye, 202; 6- Et-Terğib ve’t- Terhib,1:281; 7- Lem’alar, 304
30.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|