Duygularımızın hayatımız üzerindeki etkileri her an değişebilmektedir. Öyle ki, her an ayrı duygular yaşamaktayız. Düşüncelerimizle bazen huzuru bulmakta, bazen de sıkıntıların cenderesinde sıkışıp kalmaktayız. Güzellikleri düşündüğümüz zaman hayatımız renklenmekte, böyle zamanlarda yaşantımızdan lezzet almakta, cennet hayatının küçük bir misâlini yaşayabilmekteyiz.
Dünya hayatımızda önemli problemlerle karşı karşıya olduğumuzu unutmamamız gerekir. Gerekli olanı az hatırlama, gereksiz olanların kuru gürültüsü içinde hayat sürme hastalığı maddî-manevî olarak dünyamıza problemler katmaktadır.
Dünyanın bizi uzak diyarlara götüren hatırlamalarından sıyrılıp zaman zaman kendimize gelmemiz gerekir. İç dünyamızı bize unutturan dış faktörleri aştığımız takdirde kendimize yönelebilmekteyiz. Aksi takdirde başıboş bir vaziyette ortalıkta dolaşmaktan öteye gidecek mecalimiz olmamaktadır. Bu sebeple vücut mâkinamızın Sanatkârı, uzaklarda beyhûde dolaşan nazarımızı kendimize çevirmemiz için bazı kural ve kaideler koymuştur.
Kural bir: Her şeyden önce bizi yaratan bir kudretin varlığına inanacağız ve bu Kudretin bizi başıboş bırakmadığını, bu dünyada hayatımıza tatbik etmemiz için bazı hükümler ortaya koyduğunu kabul edeceğiz.
Kural iki: Günde beş vakit Yaratıcımızı bize hatırlatacak ibadetlerimizi ihmal etmeyeceğiz. Namaz ibadetiyle dünyanın geçici meseleleriyle sersemleşen ruhumuzu dinlendireceğiz. Böylece hayatın bu dünyadan ibaret olmadığını ve duygularımızın sadece bu dünyada harcanmak için bize verilmediğini hatırlamış olacağız.
Başka çok kurallar zikredilebilmekle birlikte bu iki kuralı yeterli görüyor, aslında bu iki kuralı yerine getirdiğimiz zaman ister istemez diğer kurallara da uymak zorunda kalacağımızı düşünüyorum.
Bizler dünya problemleri içinde boğulmadan dünyaya çalışmalıyız. Dünyanın asıl maksat olmadığını, onun bir vasıtadan başka bir şey olmadığını kabul etmek zorundayız. Dünyanın asıl hayata kavuşabilmek için bir atlama taşı hükmünde olduğunu unutmamamız gerekir. Dünya bir misafirhanedir ve biz misafirler burada az bir müddet kalacağız.
Dünya ebedî saadetin kazanılacağı bir mekteptir. Burada derse çalışmak ve sınıfı geçip diplomayı başarıyla almak gerekir. Diploma bizim için berat yani kurtuluş vesikası olacaktır. Aksi takdirde ruhumuzun, manevî duygularımızın huzur bulacağı iklimlere kavuşabilmemiz mümkün olmayacaktır.
Şöyle biraz düşünürsek, dünya meseleleri içinde duygularımızın ne kadar sıkıştığını anlarız. Ve anlarız ki, dünyayı geri plana ittiğimiz zaman ancak kendimize gelebiliyoruz. Ne kadar Rabbimizi düşünürsek o kadar huzuru bulabilmekteyiz. Ancak bunu başarabilmenin de kolay olmadığını kabul etmek zorundayız.
Zor durumda olduğumuz için müşfik bir yol gösterici, bir rehber bize gönderildi. İşimizin zor olduğunu bilen bu müşfik Efendimiz (asm) hep “Ümmetî, ümmetî” diyerek bizim için endişelerini dile getirmiş, Rabb-i Rahimine, kurtuluşumuz için yalvarmıştır.
Ama gaflet dünyamızı karartmış ve asıl hatırlamamız gerekenleri az düşünüyoruz. Bizi düşünenleri, bizi bizden daha fazla sevenleri, kurtuluşumuz için çırpınanları az hatırlıyor, şeytanların aldanmalarına kanacak kadar insanlığımızı unutuyoruz.
Dünya karanlıklarından ancak iman aydınlığıyla çıkabiliriz. Dünya için din feda edilirse telâfisi mümkün olmayan olumsuz sonuçlar meydana gelecektir bizim için. Heva ve heveslerimizle yaşamaya devam edersek karanlık perdeleri aralamamız mümkün olmayacaktır. Karanlıklara mahkûm etmeyelim kendimizi. Geliniz iman aydınlıklarını dünyamızda hakim kılmayı engelleyen gaflet karanlıklarıyla mücadelemize devam edelim.
Kural bir ve ikiyi hiç ihmal etmeden hayatımıza geçirmeliyiz. Gereğini tam olarak yapmalıyız bu kuralların... Hiç unutmamalıyız, bizi hep murakebe altında tutan Rabbimizi... Zihnimizdeki müzahrefâtı kuvvetli iman esintileriyle temizleyelim ki acılarımız dinsin.
Dünyanın hiçbir değeri imanı elde etmek kadar değerli değildir. Bunu firavunlaşan nefsimize kabul ettirmediğimiz takdirde aldanmışlığın en acısını yaşamaktan kendimizi kurtaramayacağız şüphesiz...
29.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|