İhlâs Risâlesinin ikinci bölümünde ihlâsın dokuz önemli özelliğinden bahsedilirken, onun; 1. en önemli bir esas, 2. en büyük bir kuvvet, 3. en makbul bir şefaatçi, 4. en sağlam bir dayanak noktası, 5. en kısa bir hakikat yolu, 6. en makbul bir manevî duâ, 7. en kerâmetli maksada ulaştırıcı bir vesile, 8. en yüksek bir haslet ve 9. en safî bir kulluk olduğuna dikkat çekilir.
Bu özellikleri sebebiyledir ki ihlâs hayatımızda, özellikle âhirete ait hizmetlerde büyük bir önem taşır. Allah da kullarını değerlendirirken şekil, sûret, kalıp, renk, soy-sop, makam, şöhret, şeref ve itibarlarına göre değil, kalplerine, kalplerindeki niyet ve ihlâslarına bakar. Bu açıdan Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.), “Amelin az da olsa ihlâslı olsun” buyurması çok anlamlıdır.
Sahabenin birinci hedefi bu sırrı yakalamaktı. Onlar sadece ve sadece Allah rızasını düşünürlerdi. Çünkü Allah rızası ihlâsın özüydü. Yaptıklarını Allah için, Allah emrettiği için yapar, sadece ve sadece Onun rızasını gözetirlerdi. Amelleri az olsun, çok olsun önemli olan ihlâslı olmaktı.
Tebûk Seferi için Ashabını destek vermeye çağırmıştı Allah Resûlü (a.s.m.). Hz. Ömer malını ikiye bölmüş, yarısını evinde çoluk çocuğunun ihtiyacı için bırakmış, yarısını da oraya getirmişti. Hz. Ebû Bekir bütün malını getiriyor, evinde ise Allah ve Resûlünün sevgisini bırakıyordu. Hz. Osman’ın getirdikleri o kadar göz doldurucuydu ki, eteğini altın, gümüşle doldurup getirip yığına bıraktığında, Allah Resûlü (a.s.m.) o kadar memnun oluyordu ki, “Hz. Osman bundan sonra ne hata yapsa zarar vermez” buyuruyordu.
Ashabın zenginlerinden Abdurrahman bin Avf sekiz bin dirhemlik servetinin yarısını evine bırakıp yarısını getirmişti. Âsım bin Adiyy’in getirdiği hurma ise yaklaşık yirmi tonu buluyordu.
Bu gayretler Allah Resûlünü (a.s.m.) sevindirip duâsına vesile olurken, niyetleri samimî olmayan münafıkları ise tedirgin ediyor, “Bunların yaptıkları gösterişten başka birşey değildir” diye kınıyorlardı. Hele fakir bir Sahabî olan Ebû Akil’in bir avuç kadar azıcık bir hurmayla geldiğini gördüklerinde alaylı alaylı, “Allah’ın Ebû Akil’in bir avuç hurmasına ihtiyacı mı var? O da zenginlerle birlikte anılmak için getirdi” diyorlardı.
Oysa Ebû Akil, o bir avuç hurmayı getirdiğinde, getirebileceği hiçbir şeyi olmadığını, ancak böyle bir sefer için mutlaka birşeyler çıkarması gerektiğini, bunun için bir hurma bahçesinde ücretle su taşıyıp iki ölçek hurma aldığını bunun birisini evine bırakıp birisini oraya getirdiğini söylüyordu.
Bu ihlâslı hareket mü’minlere yetiyor, Allah’ı hoşnut ediyor, münafıkların dedikoduları üzerine nazil olan Tevbe Sûresinin 79. âyetinde ise mü’minlerden, gönül rızâsıyla sadaka verenleri ve ancak güçlerinin yettiğini bulup bağışlayabilenleri ayıplayan ve onlarla alay edenleri Allah’ın maskaraya çevireceği, onlar için acı bir de azap hazırladığı bildiriliyordu.
Önemli olan Allah’ın hoşnutluğu değil mi?
29.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|