“Size, düşünüp ibret alan bir kimseye yetecek kadar bir ömür vermedik mi?”
Bu soru Fâtır Sûresinin 37. âyetinde yer alıyor. Herşeyin ap açık ortaya çıktığı o dehşetli Kıyamet gününde aklını, fikrini, kabiliyetlerini yerli yerinde kullanmayan insana soruluyor bu soru.
Artık imtihan dünyası kapanmış, dönüşü olmayan bir yola girilmiş, yapılmaması gerekenleri yapmamış, kaçınılması gerekenlerden kaçınmamış, inançsızlık ve günahları sebebiyle azapla başbaşa kalmış bir insanın pişmanlıklarını bir düşünün! Olayı anlatan âyetin tamamına bu gözle bakalım: “Orada bağrışıp dururlar: ‘Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar da işlediğimiz kötülüklerin yerine güzel işler yapalım.’ Sizi bu azaptan sakındıran bir peygamber gelmedi mi? Şimdi tadın azâbı; zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.”
Bindiği dalı kesenin düşeceği; yiyeceğine, içeceğine; soğuğa, sıcağa aldırış etmeyenin hastalanacağı, tembel öğrencinin sınıfta kalacağı, her geceden sonra bir sabahın geleceği kesinliğinde şu dünya imtihan salonu kapandığında da dünyayı yaratıp çalışma düzenini koyan Yaratıcının kurallarına uymamanın sonucunun neye mal olacağını anlamak için çok zeki olmaya gerek yok. Allah herkese doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü anlayabilecek kadar bir akıl vermiş. Eğer bir kimse sahibini, Yaratıcısını tanımamış, emir ve yasaklarını hiçe saymışsa cezalandırılması kadar tabiî ne olabilir?
En güzel organ, duygu ve kabiliyetlerle donatılan, herşey emrine verilen ve dünya denilen şu misafirhanede konaklamakta olan bir sonsuzluk yolcusu insan. Bu konaklama yeri ve misafirhanede, misafirhane Sahibinin kurallarına uymakla yükümlü. Kendisine peygamber denilen rehberler gönderilmiş; iyilikler, kötülükler bir bir gösterilmiş, iyi yoldan gitmesi istenmiş, bu yoldan gittiği takdirde ödüllendirileceği, aksi halde cezalandırılacağı bildirilmiş.
Azıcık aklı olan herkes anlar ki bu dünya bunca harika özelliğiyle kendi kendine ve kendisine verilen onca üstünlükler de boşu boşuna ve sırf dünya için verilmiş olamaz.
Bir iğnenin ustasız, bir köyün muhtarsız, bir ülkenin yöneticisiz olamayacağını bilen insan şu koskoca dünyanın kendine kendine olamayacağını elbet anlar.
Kavun, karpuz gibi nimetlerin yenilmek için yaratıldığını bilen insan en üstün yeteneklerle techiz edilen kendisinin de mutlak bir kısım görevleri olduğunu bilir.
“Allahu Tealâ altmış sene kadar ömür verdiği bir kimse için ileri sürebileceği mazereti kabul etmez.”1
Dipnotlar:
1- Riyâzü’s-Sâlihîn Terc., 1:149 (Buharî’den.)
24.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|