Başkent Ankara’yı kana bulayan çirkin terör saldırısı milletimizi hem üzmüş, hem de tedirginliğe sevk etmiştir. Bu vesile ile vefat edenlere Allah’tan (cc) rahmet, yaralılara ise âcil şifalar diliyoruz.
Her fırsatta ifade etmeye çalışıyoruz: Kimden kime karşı olursa olsun, her türlü ‘terör’ü kınıyoruz, lânetliyoruz ve benzer saldırıların hiçbir yerde tekrarlanmamasını umut ediyoruz. Önceki gün Ulus’u kana bulayan terör saldırısının ‘nasıl gerçekleştiği, asıl hedefinin ne olduğu’ gibi sorular belki de ‘uzmanlar’ın uzun süren değerlendirmeleriyle ortaya çıkacak. Ancak benzer hadiselerde ortaya çıkan bir gerçek var: Bu hadiselerin asıl hedefi, demokrasiyi tahrip etmek, mümkün olursa ‘askı’ya almaktır.
Çirkin hadisenin yaşandığı yer ve tarih de dikkate alınırsa, ‘sıradan’ olmadığı hemen anlaşılır. Malûm, Türkiye gergin sayılabilecek bir seçim ortamına doğru ilerliyor. Gerek cumhurbaşkanının zamanında seçilememesi, gerekse başka bazı gelişmeler; arzu etmesek de seçim atmosferinin zorlu geçeceği sinyalini veriyor. Bu bakımdan, patlayan bombaların Türkiye’nin genel ‘hâl ve gidişi’ ile de ilgili olduğu söylenebilir.
Maalesef, bu şekilde işlenen ‘profesyonel’ katliâmların içyüzünün anlaşılması kolay olmuyor. Bazen ay, bazen de yıllar geçtikten sonra ancak işin mahiyeti anlaşılabiliyor. Dünyanın en büyük terör saldırısı olarak kayıtlara geçen 11 Eylül 2001 “İkiz Kule” (ABD) saldırısının üzerinden bile yıllar geçtiği halde, işin mahiyeti tam olarak anlaşılabilmiş değil. Birbirini nakzeden ‘bilgi ve belge’ler hâlâ tartışılıyor. Dolayısı ile, Ulus’taki saldırının da tam olarak açıklığa kavuşması uzun zaman alabilir.
Bu çirkin saldırıların hemen her ülkede yaşanması imkân dahilindedir. Ancak mühim olan bu saldırıların nasıl karşılandığı, yorumlandığı ve engellenmesi için nelerin yapılacağıdır. Burada en önemli görev de, elbette devleti ‘idare eden’lere düşmektedir. Gerek iktidar ve gerekse muhalefet olmak üzere, sivil toplum kuruluşları da dahil teröre karşı ‘ortak ses/tepki’ ortaya kanabilirse; terörden meded uman mahfiller arzularına kavuşamazlar.
Demokrasiyi hedef alan terör saldırıların bir maksadı da, halkta bıkkınlık, yılgınlık ve ‘korku’ meydana getirmektir. ‘Uzmanlar’ yakın zamanda Türkiye’nin ‘korku tüneline’ sokulduğunu ya da sokulmak istendiğini açıklamışlardı. (Bkz. Baskın Oran’ın beyanı, Yeni Asya, 20 Mayıs 2007) Terörün tırmanması, var olan korkuyu tetiklemeyi hedeflemiş olabilir.
Terör hadiselerinin ‘açıklanması’ da meseleyi halletmiyor. Önemli olan, terörün hedefine ulaşamaması, engellenebilmesidir. Canlar yanıp, kanlar aktıktan sonra ‘fail’ler yakalanmış olsa bile dertlere çare olabilir mi?
“Büyük Türkiye” ne edip etmeli, teröristlere imkân ve fırsat vermemeli, ‘ifsat şebekeleri’nin oyununu kurulmadan önce bozabilmelidir. İnşallah benzer acılar yaşamayız.
24.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|