Anayasa Mahkemesinin 367 kararının en vahim sonuçlarından biri, inisiyatifi hükümetten ve Meclisten alıp başka adreslere taşıması.
27 Nisan’dan beri bu süreci yaşıyoruz.
Mahkemenin o kararı açıkladığı gece yayınlanan internet muhtırası bu süreci pekiştiriyor.
Yeni sürecin belirgin özelliklerini sıralarsak:
Süresi biten Cumhurbaşkanı, yenisi seçilemediği için Köşkte oturmayı, son rektör tayinlerinde olduğu gibi Meclis ve hükümet iradesiyle çatışan tasarruflarda bulunmayı sürdürüyor.
Meclisin ve hükümetin “İnisiyatif hâlâ bende” mesajı verme kaygısıyla apar topar gündeme getirdiği anayasa paketinin âkıbeti de, süresi bitmiş Cumhurbaşkanının takdirine bağlı.
Ve hükümet bu konuda da ilk başlardaki “kararlılık” tavrından vazgeçme sinyalleri veriyor.
22 Temmuz’da halkın önüne iki sandık koyma projesinin yetişeceğine ihtimal veren zaten yok. Paketteki diğer değişikliklerin de bugünden yarına çok fazla bir anlamı ve acelesi yok.
Öte yandan, ilk turda kendisine destek olmadıkları için ANAP’la DYP’ye ateş püsküren AKP, bir “devlet projesi” kapsamında DTP’nin önünü kesmeye matuf bir düzenleme için CHP ile işbirliği yapmakta hiçbir sakınca görmüyor.
Muhtemelen yine aynı proje çerçevesinde Yargıtay Başsavcılığının, Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak gibi tanınmış isimlerin de dahil olduğu 100’den fazla DTP’li için partiye üyeliklerinin düşürülmesi ihtarında bulunması, siyaseti yargı kararlarıyla tanzim sürecinde yeni bir adım.
Zaten hayli zamandır teşkilât yöneticilerine yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonlarının muhatabı olan DTP bir de bu baskılarla iyice köşeye sıkıştırılırsa ne gibi sonuçları olur?
Son dönemde tırmanış eğilimi gösteren terör tümüyle kontrol edilemez boyutlara taşınır mı? Ankara’da patlayan bomba bunun mu işareti?
Peki, sistem böyle bir tırmanışı OHAL'e dönüş ve dahası Kuzey Irak operasyonu gibi formüllerle cevaplamaya kalkarsa iş nereye varır?
Son gelişmelerde demokrasiden yana net tavır almamakla eleştirilen ABD’nin onayı ile yapıldığı öne sürülen bir tasarrufla, Terörle Mücadele Koordinatörü E. Org. Edip Başer’in görevden alınması bu senaryoların önünü keser mi?
Peki, eşzamanlı olarak MGK Genel Sekreterliğinin, “vekâleten” de olsa tekrar bir generale tevdi edileceği yolundaki haberlerin anlamı ne?
Bir “altbaşlık”tan öte gitmeyen terörle mücadele koordinatörlüğünde sivilleşme görüntüsü verilmeye çalışılırken, çok daha önemli bir diğer alanda, MGK’da dört yıl önce yapılan AB reformundan geriye dönülmek ve bu durum oldubittiye getirilip örtbas edilmek mi isteniyor?
Öte yandan, endişe verici başka işaretler de var. Ve bunlardan biri, AKP hakkındaki kapatma dâvâsının ucundan kıyısından tekrar gündeme taşınması. Hattâ son mayo tartışmasının bile “yeni bir delil” olarak kapatma dosyasına konulduğuna ilişkin tuhaf haberler uçurulması.
Dahası, benzer söylentilerin CHP ve DYP gibi başka partiler için dahi ortaya atılması. Olur veya olmaz. Ama maksat belli: tedirgin etmek.
Bu süreç sıradan bir kriz değil. Siyasetin tümü siyaset dışı aktörlerin baskısı altında. Bakalım siyaset bu kıskacı kırmayı başarabilecek mi?
24.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|