AKP’nin, bankasına, şirketlerine ve medyasına el koymasından bu yana “Artık bitti” gözüyle bakılan Uzan ailesinin partisi, yine AKP döneminde aldığı hazine yardımlarıyla olsa gerek, ayakta kalmayı başardığı gibi, seçim kampanyasını ilk başlatan parti olarak da ekranlarda bol keseden vaadlerine devam ediyor.
Arada, cumhurbaşkanı adayı olduğu günlerde destek ararken randevu talebinde bulunan Gül’ü geri çevirmek ve seçim tarihinin öne alınması için YSK’ya başvurmak gibi “ses getiren” atraksiyonlar sergilemekten de geri durmuyor.
Sağdaki ve soldaki ittifak arayışlarından söz edilirken bu partinin adının geçmesi de cabası.
Hattâ—ittifak pazarlıklarını kızıştırmak için mi bilmiyoruz—bu partiyi, barajı aşıp Meclise girecekler arasında gösteren bazı anketler bile çıktı.
Bunlara istinaden olsa gerek, parti son günlerde “İttifak yok, seçime tek başımıza gireceğiz” demeye başladı. Bakalım öyle olacak mı?
Aslında ülkemizin, kökleri en az yüz yıl öncesine uzanan siyaset haritasında hiçbir şekilde yeri olmayan bu acaip oluşumun nereden kaynaklandığı, siyasetbilimcilerin ve sosyologların enine boyuna tahlil etmesi gereken bir konu.
Medya gücünü elinde bulundurduğu dönemlerde 28 Şubat’ın en hızlı tetikçilerinden biri olarak öne çıkan, bu arada 17 Ağustos depremi sonrası Said Nursî’nin yaralı kalbleri teskin edici derslerinin insanlara ulaştırılmasını “irtica suçu” diye yaftalayıp jurnalleyenlerin başını çeken bu grup, bayram sabahları TV'lerinde Sakarya’nın Yeni Camiinden canlı yayın yapmayı ve namazı takiben cemaate çikolata dağıtmayı da ihmal etmiyordu.
Keza, kendisine bağlı televizyon kanallarında porno yayın çığırını açan da yine aynı gruptu.
3 Kasım öncesindeki seçim mitinglerine yemek dağıtmalarla, konserlerle insanları çeken Uzan partisi, şimdi de haftalardır ekranlarda “Ezilenlerin sahibi biziz” edebiyatını sürdürüyor.
Partinin kendisi de, seslendiği seçmen kitlesi de tipik 28 Şubat ürünleri. 28 Şubat’ın siyasetteki tahribatı olmasaydı böyle bir parti de olmazdı, hiçbir ölçüsü olmayan seçmenleri de.
Peki, 3 Kasım tablosunun ortaya çıkmasında önemli rol üstlendiği sonradan daha iyi anlaşılan bu tuhaf partinin, yeni bir seçim arefesinde tekrar “diriltilmesi”ne nasıl bir izah getirilebilir?
Yine toplaması muhtemel yüzer gezer oylar, bu defa ne için kullanılacak? CHP eksenli bir ulusalcı-sol-laik bloka takviye kuvvet olarak mı değerlendirilecek? Yoksa 3 Kasım’da olduğu gibi yine DP’yi çelmelemesi, olmazsa DP’ye yamanması mı isteniyor? Ve bu olayda AKP’nin pozisyonu ne? AKP Uzan operasyonunu bilerek mi yarım bıraktı, yoksa başka güçler mi devreye girerek işin buraya gelmesini sağladı?
İşin dikkat çeken bir diğer yönü, devlette önemli görevler üstlenmiş bazı ağırlıklı isimlerin, beklenmedik bir şekilde bu partiden aday olmaları. Acaba bu yolla Uzan partisi devlet terbiyesi ve kontrolü altına alınmak mı isteniyor?
Hızla ilerleyen seçim sürecinde ve sonrasında herhalde bu sualler de cevaplarını arayacak.
Ve ardı arkası gelmeyen açık veya örtülü müdahalelerin tahrip ettiği siyaset kültürümüz kendi orijinal temelleri üzerinde yeniden inşa edilmedikçe, bu tür oluşumların sonu gelmeyecek.
19.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|