İzmir’den okuyucumuz:
*“Zekâtın zenginlik ölçüsü nedir? Haccın zenginlik ölçüsü nedir? Zekât verene hac farz oluyor mu?”
Zekât, aslî ihtiyaçlarından başka yirmi miskal altın (takriben 85 gram) veya karşılığı artan ticaret malı veya parası olanların, bir yıl dolunca kırkta bir oranında vermekle yükümlü oldukları bir sadaka türüdür; malî bir ibadettir.
Hac ise, hac niyetiyle Kâbe’ye gidip gelmeye gücü yetenlerin en az ömürde bir defa Kâbe’yi tavaf etmekle mükellef oldukları bir yarı malî ibadettir.
Zekât ile hac birbirine bağlı ibadetler değildirler. Birbirlerinden bağımsızdırlar. Yani her zekât verene hac farz olmayabileceği gibi; her hacca gidene de zekât farz olmayabilir. Çünkü zekât ile haccın vücub şartları birbiri ile bire bir örtüşmemektedir. Ancak umumiyetle bu ibadetlerden birine gücü yeten, diğerini de yapabilme güç ve kuvvetini bulabilmektedir.
Zekâtın nisabı ve ölçüsü net ve belirli olmakla beraber, haccın zenginlik ölçüsünde “güç yetirebilmek”1 kavramı ön plâna çıkmaktadır. Güç yetirebilmek ise kişiden kişiye değişiklik arz etmektedir. Meselâ, üzerinde çoluk çocuk nafakasını temin mükellefiyeti olmayan kişiler için, hacca gidip gelmeye kifayet edecek derecede naktî bir varlık haccın farz olması için yeterli olurken; evine ve çoluk çocuğuna nafaka bırakmakla yükümlü kişilere göre daha fazla (evinin geçimini de kapsayan) bir naktî miktara ihtiyaç bulunmaktadır. Veya bazı seneler niyet edilir, hacca gitmek üzere gerekli ön hazırlıklar yapılır; fakat haricî bir neden gün yüzüne çıkar, meselâ bir salgın hastalık belirir veya bir savaş hâli patlak verir, ya da başka bir olumsuz neden devreye girer ve Müslümanların hacca gitme güç ve takatlerini aşar. Bu durumda Müslümanlar o yıl için yine güç yetirememiş olurlar.
***
Mehmet Bey:
* “Abdest alma fiili bittikten sonra, başımızı da meshettiğimiz halde, son yıkamadan sonra meydana gelen ellerin ıslaklığını tekrar başa ve saçlara sürmek abdestin sıhhatine mâni olur mu?”
Abdest temizliktir, abdest nurdur, abdest arınmaktır, feyizlenmektir, billûrlaşmaktır.
Abdest almak için temiz ve kullanılmamış su kullanmalıdır. Abdest azalarımızı yıkayarak bir kapta biriktirdiğimiz suya “kullanılmış su” veya “mâ-i müstamel” diyoruz. Artık bu kullanılmış su, abdest almak için ikinci defa kullanılmaz. Kullanılırsa abdest sahih olmaz. Her ne kadar temiz de olsa, abdest ve gusül için “temizleyici” değildir. Çünkü bu su, insan bedeninde “ibadet” maksadıyla bir defa kullanılmıştır.
Yemek önceleri ve sonraları sünnet olarak ellerimizi yıkadığımız su da “kullanılmış” sudur.
Kullanılmış sular, ne kadar temiz olurlarsa olsunlar, “ibadet” kastıyla bir defa kullanıldıklarından, artık ibadet kastıyla kullanılmazlar. Başka su yoksa kullanılmış su, elbet; vücuddaki bir pisliği giderebilir, kirli bir bölgeyi temizleyebilir, haricî bir kirliliği yok edebilir ve temizlik de yapılmış olabilir, fakat ibadet maksadıyla kullanılmaz. Çünkü ibadet açısından temizleyici değildir.
Ancak meselâ, su dolu bir kabın içine düşmüş bir tası çıkarmak için başka bir çözüm yolu yoksa temiz olmak şartıyla kollar sıvanıp el içine daldırılabilir. Bu durumda su—zaruret olduğundan—kullanılmış sayılmaz. Yine meselâ bir ibrikten veya su maşrapasından dökerek abdest alırken, elimizden veya yüzümüzden ibriğin veya maşrapanın içine, dikkat ettiğimiz halde, abdest suyu sıçramış olsa ibrikteki veya maşrapadaki su kullanılmış sayılmaz. Ancak elimizin veya yüzümüzün abdest suyu sıçrayarak değil de, seri bir şekilde akarak ibriğin veya maşrapanın içine girmiş olsa, o su kullanılmış sayılır ve kirli su hükmüne girer.
Fakat abdest veya gusül alınınca, son yıkamadan sonra ellerimizde kalan ıslaklığı başa veya saçlara sürmekle abdestimize veya guslümüze hiçbir zarar gelmez. Bu davranış abdestin veya guslün sıhhatine hiçbir şekilde mâni olmaz. Çünkü elimizde kalan su bir ıslaklıktan ibarettir ve biz artık abdesti veya guslü temiz su ile almışızdır.
Duâ
Ey dünyanın Sahibi! Ey ahiretin Maliki! Ey göklerin ve yerlerin Yaratıcısı!
Ey kâinatın Sultanı! Ey masumların ve mazlumların Hâmîsi! Ey zorbaların ve zalimlerin Hâkimi! Ey mutilerin Mabudu! Ey asilerin Rabbi! Ey benim İlahım! Ey mülkün mutlak Sahibi! Ey Melik-i Zülcelâl! Dünya musibetinden ve belâsından Sana sığınırım! Deccal ve ahir zaman fitnesinden Sana sığınırım! Kabir darlığından ve sıkıntısından Sana sığınırım! Hesap günü şiddetinden Sana Sığınırım! Cehennem azabından Sana sığınırım! Kahrına uğramaktan Sana sığınırım! Gazabına düşmekten Sana Sığınırım! Beni, annemi, babamı ve bütün Müslümanları kahrından ve gazabından koru! Âmin!
Dipnotlar: 1- Âl-i İmrân Sûresi, 3/97
19.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|