Çirkinlik ve güzellik bakış açısına göre değişir
Karşılaşılan her bir şey, kişinin bakış açısına göre anlam kazanıyor. İnsan, çevresinde olup biten şeylere karşı, anlam yüklemesi yapıyor. Nesnelerin kişi dünyasındaki çağrışımları, o nesnelere olan bakışı belirlemektedir.
Çevrenizde meydana gelen bütün kıpırdanışlar, sizi çok ciddi heyecana sevk ederken, birilerinin kılı kıpırdamıyorsa, hatta sizin düşünme malzemelerinize onlar gülümsüyorsa, o kişinin ‘anlam okuma ve yükleme donanımı’ işlemiyor demektir.
İlmin mertebeleri var olduğu kadar, cehlin de mertebelerinin varlığını bilmek gerekiyor. Pazar-7 okumalarında karşılaştığımız bir kavram, bizi cehaletin de sınıflarıyla tanıştırdı. ‘cahil-i echel’. Anlaşılıyor ki, âmî bir insanın cehaleti ile bir alanda bilgi sahibi bir insanın cehaleti aynı değildir. Biyoloji ya da başka bir alanda profesör olan bir kişi, biyolojideki bilgi noktasında zirve olabilir; ancak bu her şeyi kotardığı anlamına gelmez. Meselâ aynı kişi, Allah’ın varlığı konusunda cehalet içerisinde bulunabilir.
Allah’a götürmeyen bilgiler
Bir tıp profesörü, insan vücudundaki organlar konusunda pek çok bilgi sahibi olabilirken, incelemiş olduğu organların Yaratıcısını sorgulama ve bu bilgileri tefekküre dönüştürme konusunda cahil olabilmektedir.
Onun için meslekler, içinde bulundukları bilgileriyle birlikte tefekkür okuması ilmini yapabilmişlerse anlamlıdır. Yoksa beden organlarını tamir konusunda kendisine bir takım işler düşüyor olabilir, ama bu bilgiler onun hakikatte kurtuluşunu sağlayacak nitelikte olmayabilir.
Göz konusunda uzmanlığını yapmış doktora, muayene sonucunda, “Göz konusunda bir uzman olarak nice inceliklere sahipsinizdir hocam. Şu an dünyada yüzlerce, binlerce sadece göz üzerine çalışmalar yapan uzman vardır. Bitmeyecek mi bu araştırmalar, neyi araştırıyor bunca bilim adamı? Sadece göz üzerinde binlerce profesörün varlığı neyi ifade ediyor size? Nitekim diğer organlar ve insan bedeni üzerinde bunca meslek insanları ne anlam içeriyor? Bir de tabi insanın manevî dünyası üzerindeki psikiyatriler-psikologlar neyin peşindeler? Araştırmaların bir bitme noktası yok mu?” gibi sorulara karşı, göz konusunda uzman olan doktor, “Sorularınız konusunda, ne demek istediğinizi anlayamıyorum.” diyor.
Böyle bilgililere, ancak acınacak insan nazarıyla bakmalıdır.
Allah’a götürmeyen bilgi, Allah’a götürmeyen mal-mülk-imkân, Allah’a götürmeyen evlat, Allah’a götürmeyen uğraşlar… hepsi şekilleri farklı putlar gibi düşünülmelidir.
Sergiye buyurun efendim!
Dört mevsimin her biri kendine mahsus eserleriyle nazarlarımıza sunuluyor. Ne kar manzaralarını çiçekler karşılıyor; ne de çiçekleri kar. Olgunlaşmış bir meyvenin organlarımız nezdindeki çağrışımları ile henüz tomurcuk halindeki çağrışımları aynı değil. Damağımızda tadını hissettiğimiz muz ile, dalında henüz yeşil olan muz farklı bir anlamlar taşıyor. Son baharın içimizdeki çağrışımları ile yazınkiler aynı değil.
Bahar sergisi; belli bir zaman dilimindeki bir emeğin ürünü değil, an be an bir değişimin, bir yenilenmenin ve bir kemal noktasına doğru gidişin adı; sergide eserler.
Bahar mevsimi; belki de sergilerin en canlısı ve dirisi. Milyonlarca nakış nakış işlemeleri bulunan, renkleri bulunan, tatları, kokuları, desenleri bulunan eserler sergide. Eser sahibi, eserlerini okumak, okutturmak istiyor. Hayranlık duyacak seyirciler bekliyor.
İnsan için bütün bu hazırlıklar. Her iki tarafı da rengârenk çiçeklerle dolu bir yoldan, bir insanın geçmesi ile, bir ineğin, bir eşeğin, bir kedinin geçmesi aynı olamaz. Evet, eşek için yeşillikler anlamsız değildir, hatta bu yeşillikler iştihasını kabartıp, neşelendirerek oynatan, zıplatan sonuçlar verebilir. Ama her iki tarafı da çiçeklerle bezenmiş, rengarenk yol boyları, dağ etekleri bir insan için çok daha farklı iştihaları kabartacaktır.
İlimde misiniz, cehilde misiniz?
İşte insan bu tefekkür zenginliği ölçüsünde, ilimde mertebe kat edecektir. Yani cehlin derekeleri olduğu gibi, ilmin de derecelerinden, mertebelerinden bahsetmek mümkündür. Ne kadar çok ilminiz varsa, o nispette kâinatta farklı renkleri ve derinlikleri keşfedeceksinizdir. Hatta daha hassas ruhlar için, her bir çiçeğin, böceğin kendi diliyle bir zikri duyulabilmektedir.
Dimağa dokunmamış bir bilgi, zihnimize hamallık yaptırıyor demektir. Zihinlerde ne işe yarayacağı belli olmayan odun yığınları kabilinden bilgiler, kurtuluş vesilesi değil.
Peşinde bir ömür tüketilenlerin, kişiye bir faydasının dokunmaması ve hatta onların kişinin dalâletine sebep olması, ne kadar düşündürücüdür.
Elde ettiği bilgileri, kendisini intihardan alıkoymayan bir beyin profesörünü, nasıl değerlendirirsiniz? Ya da dine olan yakınlığı, içiçeliği kendisine, kurtuluş vesilesi olmayan din adamını nasıl düşünürsünüz?
Yeryüzü evimiz baharda çok ciddî bir hazırlık içerisinde. Yollar, çiçeklerle bezenmiş. Güneş, evimizin lambası. Yıldızlar, gece lambalarımız ve gecemizin süsü. Bulutlar, seyir manzaramızın her an değişen motifleri. Ve muhteşem kâinat orkestrası.
Sergi, öyle san’atlı eserler ki, ne güneş intizamsız, ne de papatyada yaprak. Ne fil san’atsız, ne de pire. ‘Bu muhteşem manzaranın sesi nerede?’diye düşündüğünüzde, bülbüller akla geliyor.
Her bir şey, kendi içinde bütünlüğü olan bir ahenk göstergesidir.
Bakış açısı ayarı yapılan bir kişi için, yeryüzü ve gökyüzü şöylece anlam kazanıyor; ‘Sema, güneş gözüyle yeryüzündeki güzellikleri, cemal-i rahmeti izliyor; yeryüzü de deniz gözüyle semadaki azamet-i İlâhiyeyi temaşayı müteakip; bu iki göz birbiri içinde kapanırken, ruy-i zemindeki gözleri de kapatıyor.’
Hiçbir şey anlamsız ve san’atsız değil. Öyle gören varsa, bu onun bakış açısındandır.
19.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|