Hz. Hızır’a, huzura yolculuğa hazır mıyız? Öncelikle “Ya Rabbi yeryüzünde benden daha bilgili var mı?” diyebilen Hz. Musa’yı (a.s.) anlamak ve onun gibi hikmetin peşi sıra düşebilmektir yollara… Ne kadar uzun, ne kadar kısa bir yolculuktur bilinmez; bilinen bilenin ardından tevazu ile yürümektir…
İşaretlere dikkat, uyumamak, uyuklamamak, unutmamak… Tuzlu balık yiyenin harareti gibi yanabilmek hikmet suyu için; eşyayı iyi şerh etmek. Şeytanî unutturmaları hatırlatacak vefalı bir dost bulabilmek ve tekrar gerisingeriye dönebilmek… Asla vazgeçmemek.
İki denizin birleştiği yer, berzahlar buluşması; aklın ve kalbin kesişmesi, mülkün ve melekûtun kavuşması, gayb ile şehadetin birleşmesi, zahir ile batının birlikteliği…
Sual sormamak, yorum yapmamak, yargılamamak, izlemek ve sezmeye çalışmak İlâhî hikmeti; Hızır arkasından atılan adımlar…
Sabredebilmek sıradışılığa, aklının sığıştıramadıklarını kalbinin derinliklerine sükûnla dökebilmek… Acele etmemek iyi veya kötü diyebilmek için… Bilmediğini bilmenin eminliği ile seyretmek hadiselerin seyrini, pencerelerden bakıp, karışmamak ve karıştırmamak… Mademki her şeyin Mevlâsı bir, öyleyse her şeyde ayrı bir güzellik var demek ve sadırdan verdiği sözü unutmamak… Şerir şeytanın unutturmasına uymamak; atılan adımların devamı.
Hayat geminizi mülk sularda mı yüzdürüyorsunuz, melekût denizlerde mi? Teslim olmuş ve tevekkülle yükünüzü bırakmışsanız gemiye, tahtaların sökülmesine niye itiraz ediyorsunuz? Anlam derinliğini anlamak için akıl tahtalarının yerinde olması yetmez, yeter olan sefinenin sekine ile yüzmesinin sabur sularda olacağına kalbin itminanıdır.
Hızır yanınızdadır fakat siz itirazlarınızla ondan uzaklaşıyorsunuzdur, bilmiyorsunuz ki uzaklarda geminizi gasbetmek isteyen zalim şeytan askerleri pusu kurmuşlardır… Kusur ve keder kalsın kalbinizde, işleriniz hep rast gitmesin, mahzun ve kırık olun biraz, kem nazarlar üzerinizde olmasın, ne galip edalarla gerinin, ne de mağlup ümitsizliğine düşün… Mülkî kazanımlara aldanmayın, melekûtî kazanımlara bakın; göreceksiniz ki geminizi gasptan kurtardığınız gibi istikametle yürütecek, sahil selâmete ulaştıracaksınız.
Sözünüz hatırlatılır, bir mühlet daha verilir yolculuğun bitmemesi için. Çirkin gibi görünenin ardında gizlenen güzelliği görmeyen göz, gözden geçirilmesi gerekli bir gözdür. Bakışlar sadece görünenle değil, derinlik ve enginlikle de buluşmalı. Basit ve bayağı bakış zulüm zannıyla itiraza götürür, itiraz edene Rahmet nazar kesilir, ne Hızır kalır ne de huzur.
Âlem bizim hevâ hendesemiz üzerine dönmüyor, hikmet ve rahmet tezgâhında dokunuyor. Hüda’nın hidayeti, hevâsını öldürenlerde… Hevâsını seven kendine zulmedendir.
Son fırsat değerlendirilmezse yolculuk bitecektir. Sadrında saklı unuttuğun söz hatırlatılır, unutturanı hiç unutma dersi verilir.
Yardımlarına ve yaptıklarına karşılık bekler, sayılmak sevilmek istersin… Yoksa da ne haliniz varsa görün görgüsüzlüğüne düşersin… Dünyevîlerin dillerinde olmak hoşluluğunu ararsın, oysaki onlar seni çiğneyip işi bitince tükürürler…
Samimilerin duâları sığınılacak bir liman… Görünürü, gürültüsü yoktur; yıkık duvarın altındadır yitik hazine… Dünyevîlerin yağmasından kurtarmak için kırık ve mahzun bir kalbin derinliğinde saklanmıştır… Zamanı gelince kullanılacaktır.
Zaman ayrılık zamanı… İki denizin kavuşamaması, zahir ve batın dengelerinin kurulamaması, mülk ve melekût mizansızlığı; Gemi gasbedildi, çocuk büyüdü fesat ve sefahat yayıldı, hazine yağmalandı…
Hızır huzur uzaklarda değil, içimizin içinde… En zor ve en uzun yol iç yolculuk… Kaptanınıza güveniyor, pusulanıza inanıyorsanız güvertede sakince oturun ve itiraz etmeyin…
Hızır’la görüşmeyi dışta zenginlik olarak algılayan varsa, hazine yıkık ve harabe kalbinizin altında, büluğa erdiğinizde o hazine size verilecek; itiraz etmeden ve vazgeçmeden yola devam…
(Genç Yaklaşım, Mayıs-2006 sayısından...)
15.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|