Seçim kampanyası henüz başlamadı ama meydan ısındı. Aslında önce meydanlar coştu, sonra seçim sandığı geldi. Böylece ilk kez sistem tersine işledi. Siyaset meydanları doldurmak yerine, meydanları dolduran yüz binler siyaseti ateşledi. Şimdi siyasette aday olma dönemi. Parti Genel merkezleri hareketli.
Önce MHP Genel Merkezinden başlayacak kısa bir tur yaptık. Bu seçimlerde MHP’ye büyük bir aday ilgisi var. Kadın adaylar az. Ama Sheraton Oteli’ni andıran devasa genel merkez binasının girişi ve önündeki otopark dolu. Erkek ve daha çok da bürokrasiden bir yöneliş var MHP’ye.
Yükselen milliyetçilik MHP’yi ilgi odağı yapmış yapmasına, ama soru işaretli olan nokta bu yükselişten MHP’nin payına ne kadar düştüğü. Ya da MHP bunların yüzde kaçını kendine çekmeyi başardı. Orası meçhul. MHP’de el üstünde tutulanlar ise İstemihan Talay, Füsun Köroğlu gibi sol partilerden gelenler.
MHP Genel Merkezinin 200-300 metre yakınında AKP Genel Merkez binası yer alıyor.
MHP, AKP, DYP, Genç Parti, Anavatan ve SP’nin Genel merkezleri Balgat semtinde. MHP, AKP ve DYP ise aynı cadde üzerinde sıralanıyorlar. AKP’de adayların ilgi gösterdiği genel merkezlerden birisi. Ancak daha çok illerde başvuruların yoğun olduğu söyleniyor. Son tartışmalar AKP’yi yeniden ilgi odağı haline getirdiği için, iktidar yıpranmışlığı biraz cilalanmış gibi duruyor.
DYP’de ise “eski demokratlar” ile bu partinin Anavatan ile DP çatısı altında birleşme kararından dolayı Ağar’ı tercih edenler tercih ediyor. 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 7.5 oy alarak sürpriz yapan Genç Parti ise, Uzan ailesinin yıpranmışlığına, 8 milyar dolarlık İmar Bankası yolsuzluğunun faturasına rağmen hâlâ “bir şans” diyenlerin tercih ettiği adres oluyor. Anavatan’da ise kadın ağırlıklı bir ilgi söz konusu. Kadın adaylardan para alınmamasının bir etkisi var mı bilinmez, ama ANAP şehirli ve kadın özelliğini muhafaza ediyor.
CHP tartışmasız muhalefette yer alanların partisi olma özelliğini koruyor. Hürriyet grubunun CHP’yi küresel sermayeye açma çabalarına rağmen parti aday müracaatlarından tutun, iliklerine kadar, “ben devletim” diyor. Cumhuriyet mitingleri en çok CHP’ye yaramış. Bu parti yöneticilerinin yürüyüşlerine bile yansımış.
SHP’nin iktidar ortağı, CHP’nin ise küçük bir milletvekili grubu ile kenarda köşede olduğu bir sırada solda birlik ateşini alevlendirmişti Baykal. Atatürk Spor Salonu’nda solda birlik kurultayları düzenleyip Karayalçın’a, “Bırak gel o koltukları” diye seslenmişti. İlk kurultaya gelmemiş Karayalçın. Hain ilân edildi, kaçak yaftasını yedi. İkinci kurultaya geldi ve partiyi Baykal’a teslim etti. Kısa sürede öğüttü Baykal SHP kadrolarını ve CHP ile hâkimiyetini ilân etti. Şimdi ise Cumhuriyet mitinginin düzenlendiği meydanlardan aldığı rüzgârla DSP’ye sesleniyor.
Baykal ve CHP denilince tüyleri diken diken olan Ecevit ailesi de ne garip ki, bu işbirliğine yeşil ışık yaktı. Bu Ecevitler değil miydi Deniz Baykal ve Ali Topuz gibi hizipler yüzünden CHP ile yollarını ayırıp, DSP’yi kuranlar? Bu Ecevitler değil miydi kendi dönemlerindeki CHP ile Baykal dönemi CHP’si arasına, “yeni CHP” diye bir çizgi koyanlar? Ama görünmez bir irade devreye girdi ve Rahşan Ecevit dahi Baykalcı olup çıktı.
Baykal ikinci adım olarak, cumhuriyet mitinglerinden aldığı destekle şimdi DSP’yi yutmanın hesaplarını yapıyor. Baykal iki şeyi çok iyi biliyor. Bir; gerilim üretiyor ve bunu kısa sürede bir siyasî krize dönüştürüyor. Sonra bu siyasî dalgalanmanın üzerinde sörf yapıp, laik ve sol seçmenin bir kısmını sandığa taşıyabiliyor.
İkincisi ise soldaki diğer partileri, “birleşme” gibi güzel ambalajlanmış bir sloganın altında yutuyor. Eğer Anayasa Mahkemesi aksi yönde bir karar vermezse, bu süreç 22 Temmuz’da sandıkta sonuçlanacak. Şimdi partilere müthiş bir ilgi var. Bu siyasetin canlılığı açısından güzel bir şey. Ama aynı zamanda listeler açıklandığında partileri bekleyen depremin de bir işaretçisi…
Başka işâretler de var. Ankara Tandoğan, İstanbul Çağlayan ve İzmir Alsancak meydanı gibi Erzurum İstasyon meydanı da sandıkta yaşanacak olan depremin işâretlerini taşıyor. Bir başka nokta da bu seçimde kararsızların oranında hızlı bir düşüş var. En büyük oy oranının “hiçbiri” seçeneği olduğu 3 Kasım 2002 seçimlerini yaşadık. “Hiçbiri” diyenlerin oranı yüzde 35 civarındaydı. Bu kez seçmen keskin ve bilenmiş olarak sandığa gidiyor. Çünkü bu kez muhtıranın hesaplaşması ve cumhurbaşkanlığı seçiminin rövanşı sandıkta alınacak.
Genelkurmay muhtırasından, cumhurbaşkanlığı seçimine kadar herkes takındığı tavrın, izlediği politikanın faturasını ödeyecek ya da meyvelerini toplayacak.
14.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|