İran sonunda Irak üzerinden ABD ile masaya oturmaya karar verdi. Bu 2003 yılından beri İran’ın sistematik bir şekilde ulaşmak istediği bir sonuçdu. Aslında bu pazarlığa İran-ABD arasında bir pazarlıktan ziyade, ABD ile Şiiler arasındaki bir pazarlık olarak bakmak daha isabetlidir.
Neden? Irak’ta İran’a en bağlı ve velayet-i fakih çizgisini temsil ettiği ileri sürülen Hekim grubu SCIRI (Irak İslâm Devrim Yürksek Konseyi) ismindeki ‘devrim’i çıkartttı. Bu sembolik olmaktan öte çok önemli bir gelişmedir. Aslında bu terkipteki ‘devrim’ ifadesi İran’ın öteden beri reddettiği ama fiilen SCIRI gibi grupları destekleyerek; topraklarında yuvalanmalarına ve barınmalarına izin vererek bu gruplar vasıtasıyla devrim ihracını amaçladığını ortaya koyuyordu. Ama şimdi bu amaç tahsil-i hasıl olmuştur. ‘Büyük Şeytan’ SCIRI’nın devrim amacını veya İran’ın devrim ihracını kendisi gerçekleştirmiştir. Bilvekale onlar namına bu işi kotarmıştır. Bundan dolayı artık ‘devrim’ ifadesi SCIRI terkibinde zaid ve sakil kaçıyordu ve bu ağırlıktan kurtulma vakti gelmişti. Amaçlarına nasıl olsa ulaşmış oldular.
Aslında Irak’taki mevcut sözkonusu hükümet İran ve ABD’nin müşterek hükümetidir. Sabık Başbakan Caferi, Tahran Times gibi gazetelerde yayınlanan konuşmasında halefi Maliki hükümetinin İran gibi ‘bölge’ ülkeleri tarafından desteklendiğini ve bu suretle istikrar kazandığını söylemiştir. Bu itibarla, Maliki hükümeti müşterek bir hükümettir. Şiilerin ve onun ötesinde İran’ın hükümetidir. Ve Şii kökenli olmasına rağmen Irak’ın bütünlüğüne sahip çıkan ve ‘Irak’ta çoğunluk olsak da bölgede azınlığız bu gerçekeğe göre hareket etmeliyiz’ diyen Fazilet bloğu bu anılan nedenlerden dolayı Maliki hükümetinin altından çekilmiştir. Zira zımni olarak ifade ettiği gibi bu şemsiye taifiye şemsiyesidir. Bu hükümet için kullanılabilecek ikinci sıfat ise Sistani hükümeti olduğudur. Dolayısıyla Maliki hükümeti üçlü bir koalisyonun ürünüdür. Bu hükümeti Bush yönetimine ilaveten İran ve onun temsil ettiği velayet-i fakih anlayışı ve Sistani’nin temsil ettiği merciyet kurumunun bir ürünüdür ve hükümet bu çevreleri temsil etmektedir.
***
Şarm el Şeyh de bölge ülkeleri arasında Maliki hükümetini destekleyen tek ülke İran olmuştur. Diğer ülkeler Maliki hükümetine uzak durmuşlardır. İran’ın ABD ile Irak konusunda müzakereye oturmasının temel nedeni, taifiyeci eğilimlerinden dolayı Maliki hükümetinin de, selefi Caferi hükümetinin akibetine uğraması korkusudur. Şimdi çift koldan ABD ve İran, bunu engellemeye çalışıyor. Bunun için İran, ABD ile pazarlığa girerken bunun bölgesel dayanaklarına da temine çalışıyor. İran’ın pazarlık sürecini açıkladığı günlerde Cheney de aynı amaçla yani Maliki hükümetine destek bulmak için bölge turuna çıkmıştı. Zira hükümetteki Sünnileri temsilen Hizb-i İslâmi, Maliki hükümetini iki seçenekle karşı karşıya bırakmıştı. Ya milislerin tasfiyesi ya da hükümetten çekilme. Böylece Maliki hükümetinin üzerindeki iğreti ulusal şemsiye de ortadan kalkacaktı. Son sıralarda Şii milislere yönelik yoğun tepkilerin ardından Sünni kimliğine yönelik saldırılar bıçak gibi kesilmeye başladı. Demek ki Irak’ta kardeş kavgası gizli gündemlerin ürünü.
Mukteda Sadr, Hayat gazetesinde çıkan bir habere göre, tafiyeci çizgiden ayrılmak istediğini (inanıp inanmamak ayrı bir husus) ifade ederken, Hekim de partilerinin isminden ‘devrim’i fadesini çıkarmıştır. Tam da kilitlenme ve Maliki hükümetinin devrilmesi arefesinde İran ABD ile pazarlığa oturuyor. ABD de Maliki hükümetini kurtarmak için devreye girdi. Nükleek mesele ve petrol meselesi bir tarafa İran ile ABD’nin bölgedeki menfaatleri müşterektir. Zaten Cheney bölge ziyareti sırasında İran’a iki mesaj vermiştir. Bunlar ABD’nin İran karşısındaki kırmızı çizgileridir. Birisi, nükleer güç olma hevesinden vazgeçmesidir. İkincisi de, petrol yollarının güvenliğini tehlikeye atmamasıdır.
***
Irak’ta ise menfaatleri müşterektir ve bu ihtilafsız, müşterek noktadan pazarlığa başladıkları anlaşılıyor. Irak’lı Şiilerden Sadreddin Kabancı Sünni ülkelerin kendilerine kuşatma uyguladıklarını ve Irak’ta kapana kısıldıklarını söylemektedir. ABD işgalden sonra kalıcılığını ve meşruiyetini temin için Şiilerle Sünnileri birbirine düşürmeye çalıştı. Şimdi ise yine çıkarları için Kabancı’nın söylediği blokajı kaldırtmaya çalışıyor. Bu bağlamda, ABD ve İran’ın stratejik yol haritasının aynı olduğu görülüyor. ABD bölük pörçük bir İslâm dünyası arzu eder. Ancak bu şekilde imparatorluğunun geleceğini temin edebilir. İran da mevcut yapısıyla ancak buna hizmet eder. Zira İran’ın temsil ettiği dini görüş ortak bölen değildir ve İslâm dünyasını biraraya getiremez. ABD ve İran için en büyük stratejik kabus haliyle Sünni tabiatlı veya eksenli hilafet manasını taşıyan bir Ortadoğu birliğidir. Bu da onları biraraya gelmeye zorlayan faktörler arasındadır. Bundan dolayı Bush’dan sonra Cheney de mükerreren Kaide’nin hilafet kurma emellerine temas etmiş ama bu anlamda bir defa dahi olsun İran’ın Şii literatüründe karşılığı olan rehberiyetine (velayeti fakih kurumu) atıfta bulunmamıştır. Veya büyük bir tehlike olarak takdim etmemiştir. Burada Amernikan basınının sürekli ve kasıtlı yaptığı yanlışlardan birisi Suudi Arabistan’ı Sünnilerin merkezi ülkesi olarak anmasıdır. Kaide’yi de hilafetle bağlantılı olarak ele almasıdır. Bunlar korkuluktan başka bir şey değildir. Ama işin özü şudur: Müslümanların biraraya gelmeleri ABD açısından nükleer silahlardan daha tehlikelidir. Bundan dolayıdır ki şu an hayali olan hilafeti bir öcü gibi takdim ederken velayet-i fakih karşısında istiflerini bozmuyorlar.
İran’ın Maliki hükümetini kurtarmak için ABD ile pazarlık yapmasının arkasında yatan maksat şudur: Maliki hükümetini koruyarak; Şii topluluklar için işgalin getirdiği kazanımları muhafaza etmektir. Bu görüşme maratonunun bu amacını İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Muhammed Ali Hüseyni şöyle izah etmektedir: “Biz de Irak halkının sorunlarını azaltmak, Maliki hükümetini desteklemek, Irak’ta güvenlik ve huzuru sağlamak için görüşmeyi kabul ettik...” ABD önce Irak’a yerleşmek için huzuru bozdu şimdi ise kalmak için huzuru temin etmeye çalışıyor. Önce Sünni direnişini kırmak için Şii milislere göz yumdu şimdi ise Sünnileri sisteme entegrne etmek için Şii milislerin dizginlenmesi karşılığında onlara güvenlik vadediyor. Biraz da siyasi katılımı artırabilirse kendisini karlı sayacak. Sünnileri kazanmak için şiddeti dindirmeyi bir yem ve tuzak olarak kullanırken İran’ı da pazarlığa çekmek için Irak’taki Şii kazanımları yem olarak kullanıyor. Bakalım, bu şeytani siyaset başarılı olabilecek mi? ‘İki hasım güç’ Irak’ta müşterek bir yola girdi onun ötesi petrol ve nükleer meselelerde anlaşıp anlaşmayacaklarına bağlı olarak gelişecektir.
14.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|