Irak’ta Maliki hükümeti kurtarılamazsa ulusal kurtuluş hükümeti kuralacak. Süreç, Maliki hükümetini kurtarma ile kurtuluş hükümeti arasındaki yarışa sahne oluyor. Maliki hükümeti çare olmaktan çıkar ve bütün kesimler üzerinden desteğini çekerse hazırda veya sırada İyad Allavi bekliyor.
Şii kökenli bir eski Baascı olan, yani Iraklı Şiilerin laik yüzünü temsil eden İyad Allavi, İran’a mesafeli duruşu ve Arap ülkeleriyle yakınlığı ile biliniyor. Ahmet Çelebi’nin ismi siyasî borsada tedavülden kaldırılalı çok oldu. Ahmet Çelebi ile Abdulaziz Hekim aslında iki farklı eğilimi ve yelpazeyi temsil ediyorlarsa da, ikisi de refleksleri itibarıyla birbirlerine benziyorlar. İyad Allavi ise, farklı. Gayet hesaplı gidiyor. İngiliz istihbaratı ve onun ardında ABD ile de derin ve istihbarî ilişkilere sahip. Yani arkası sağlam. Maliki hükümeti devrilirse, en yakın ihtimâl, onun liderliğinde yeni bir hükümetin kurulması. Onunkine ulusal birlik hükümeti değil, kurtuluş hükümeti diyorlar.
Onun laik vecheli oluşu veya İran’a mesafeli duruşu Sünnîleri kendisine yaklaştırabilir mi? Kestirme ve kat’i olarak bir şey söylemek mümkün ol-masa da, sadece Sünnî refleksleriyle değil de Amerikan karşıtı duruşlarıyla hareket edenlerin tasvip etmeyecekleri bir seçenek olacağı kesin. Bununla birlikte, artık Irak deneme tahtası oldu. İşin ilginç yanı ne İran’ın ne de ABD’nin ne de diğer bölge ülkelerinin krizden bir çıkış stratejileri var. Bölgede ABD ile karşıtları arasında bir kutuplaşma yaşanıyor. Bu kutuplaşmanın, karşı, yani Amerikan aleyhtarı ekseninin merkezine İran yerleşmek istiyor. Halbuki Irak’taki direnişin tabiatında Amerikan aleyhtarlığı kadar İran aleyhtarlığı da var. İran bunları yok göstererek cephenin başına geçmek istiyor. Her zaman yaptığı gibi. Veya direnişin kazanımlarını masada ABD ile pazarlık etmek istiyor.
***
Halbuki Amerikan cephesinin karşısında İran yok. İran-ABD karşıtlığı nisbî ve izafî bir durum. Bunun dışında Irak’taki Şii hükümet dışında bütün bölge ülkeleri İran’a karşı. İran da bu bölge ülkelerine uydu ve kendi kararına sahip olmayan ülkeler olarak görüyor. Hem öyle, hem de bir taraftan da ABD ve İsrail hariç bütün dünyanın yanında olduğu intibaını yaymaya çalışıyor. Cepheleşme İran ile ABD veya İsrail arasında değil. Bu denklemin sadece küçük bir parçası. İran bu kurnaz yaklaşımıyla İslâm dünyasını kendi şemsiyesi altına çekmek istiyor. Cephe kazanımlarını kendi gücüne tahvil etmek istiyor.
Son sıralarda 8 Sünnî ülkenin yerini Ortadoğu dörtlüsü almış durumda. Bunlar Suudî Arabistan, BAE, Ürdün ve Mısır. Bu mihver politikalarına karşı İran da; Muttaki’nin sözünü ettiği gibi, bölge ülkeleriyle savunma işbirliği anlaşmaları imzalayarak onları kendi yanına çekmenin ya da nötr hale getirmenin yollarını arıyor. Ve Rice, Sünnî ülkeleri ayartmak için geldiği bir dönemde, Latin Amerika ülkelerini turlayan Ahmedinejad şimdi Rice ve Cheney’in ardından hemen 10-13 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip oldukları BAE’yi ziyaret ederek eski hatasına düşmekten kaçınmıştır. Bir taraftan da bu yolla ABD’nin adımlarını baltalamak istemektedir. Ama bunlar somut politika değişikliği olmazsa nafile turlar olmaktan öteye gitmeyecektir. Zira bu ülkeler, İran’la güven arttıracak samimi ilişkilerden yoksundur. Bu İran’ın iddia ettiği gibi, özünde ABD’nin yönlendirmesi sonucu değildir. Temelde İran’ın yayılmacı emellerinden kaynaklanmaktadır.
Esasen Arap ülkeleri iki fil olarak tarif ettikleri ABD ile İran’ın kendi bölgeleri üzerinden kapışmasından son derece rahatsızdır ve bunun ilk kurbanlarının kendileri olacağını biliyorlar. Bundan dolayı İran’ın Körfez’de dost kazanma yarışına girmeden önce kendisinden politikalarını tadil etmesi beklenmektedir. Orta noktada buluşma, ancak böyle sağlanır. İran, yayılmacı emelleriyle ilgili kuşku ve çekinceleri Amerikan askısında aklamak istiyor. Dolayısıyla Körfez güvenliğinin bir parçası olmak için İran önce ilişkileri yapıcı eksene kaydırmalıdır.
***
ABD-İran pazarlığına gelecek olursak; girişte olduğu gibi, çıkışta da İran bazı talepler karşılığında ABD’ye yardımcı olmak istediğini duyurdu. İran, Martin Indiyk’in kurguladığı çifte kıskaç politikasını aşmıştı. Şimdi Halilzad’ın gerçekleştirmek istediği, ama gerçekleşmeyen ve Baker-Hamilton raporunun da tavsiye ettiği sürece girilmiş bulunuluyor. Bu bağlamda, İran, ABD’ye Irak’ı işgal ederken yardım ettiği gibi, çıkış sürecinde de yardım etmek istiyor. Ve bu yardım karşılıksız değil. Rejime ilişmeme ve saldırmazlık garantisi istiyor. Bölgesel oyuncu olmak ve Irak’ta nüfuz istiyor. Amerikan yönetimi de önşartsız pazarlığı kabul etmiş bulunuyor. Bu pazarlığın nasıl gelişeceğini göreceğiz. Yalnız Washington’da AKP hükümetine karşı olanlar, aynı zamanda İran-ABD müzakerelerine de karşılar. Richard Perle geçmişte AKP için olumlu konuşsa da; aynı ekipten Michael Rubin gibiler sürekli hırpalıyorlar. Irak’ta pişman olan Richard Perle, İran’la kapışmayı en fazla arzu edenlerin başını çekiyor. American Enterprise Institute’ın ekibinden olan Perle, İran’la Irak’ı görüşmenin bir zayflık alâmeti sayılacağını söylüyor.
15.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|