Bazen siyasî hareketler hedeflerini aşarlar veya şaşırırlar ve geniş hedef kitlesini ve çıkarlarını kendi gruplarına ve çıkarlarına indirgerlerse siyasî bir hareket olmaktan çıkar, içtimaî bir harekete dönüşürler. Parti, geniş kitlelerin çıkarlarını hesaba katmayan zümre çıkarları üzerine kurulu bir içtimaî yapı haline gelirse, kabileleşir. Bediüzzaman’ın deyimiyle siyasî menfaatlar üzerine dönen siyaset canavarlıktır. Biz ölçüsüz tarafgirliğe kabilecilik diyoruz. Siyaset ölçüsünü ve nibrasını kaybetmişse artık o parti olmaktan çıkmış siyasî bir hizip haline gelmiştir. Hazreti Ömer’in de ifadesiyle hilâfet ile saltanat veya kraliyet arasındaki fark da keyfîlikten, yani ölçüsüzlükten kaynaklanır. Hilâfet ölçüye tabi olmaktır ve bu anlamda İslâmî idare düzeni Abdulvehhab Hallaf gibilerinin de ifadesiyle anayasaldır. Sözgelimi, içtimaî yapıda da cemaat anlayışı, hakka dayalı ve ferdleri arasında hakkı esas tutan bir işbirliğini esas alır. Bunun dışına çıkıldığında; hakka değil de zümre veya başka esaslar veya hesaplar üzerine yapılan tarafgirliğe fırka denmektedir. Bu itibarla, İttihat ve Terakki gibi partiler, kendi liderlerinin de isimlendirdiği gibi, fırkadırlar. Fransızca ifadesiyle klik. Halbuki partiler hizmet üniteleridirler. Bu anlamda, ideolojiden arındırıldıklarında veya soyutlandırıldıklarında hizmet ünitesi anlamında cemaat mânâsı kazanırlar. İdeolojik veya kabilevî boyut kazandığında ise, fırkalaşırlar. Tefsirde, ‘La bihususi’s sebeb bel biumumi’l lâfz’ denildiği gibi, içtimaî veya siyasî yapıda da isme bakılmaz mahiyete veya müsemmaya bakılır. Keyfîlik yok, kurallar bütünü vardır. Maalesef, Mekke’de biraraya gelen Filistinli fırkalar, yeniden birbirlerine silâh çektiler. Halbuki mü’mimin mü’mine veya Filistinli’nin Filistinli’ye silâh çekmesi, liderlerinin ifadesiyle, töreye aykırıdır ve kırmızı çizgiyi aşmaktır.
***
HAMAS ve Fetih kendi aralarında kabilecilik esaslarına göre çatışarak, aslında bindikleri zemini baltalıyorlar. Herhalde birlikte yaşamayı, onlara İsrail öğretecek değil. Aksine İsrail, olan biteni doyumsuz bir iştihla seyrediyor. İstiyor ki, kendisinin yapacağı vazifeyi onlar bir şekilde kendileri deruhte etsin. “Bana iş kalmasın” diyor. İşin en kötüsü, Filistinli fırkaların rüşdlerini ispat edemeyerek, İsrail’in şamatasına muhatap veya müstehak olmalarıdır. Şimdi birileri, ‘Gazze’deki kilitlenmeyi, ikilemi ve mukateleyi, ancak İsrail’in işgali çözer’ diyor. Muhammed Dahlan da Kahire’de amaliyat olmuş ve ‘onun yokluğunda HAMAS kazan kaldırdı’ deniliyor. Kimilerine göre, HAMAS tek başına hükümet edemediği gibi, Fetih’le de koalisyon hükümeti yürütememektedir. Öyleyse hiçbir şekilde hükümet etmeye elverişli değildir. İçeride İhvan’la kavgalı olan Mübarek de Hearetz gazetesine göre tam da böyle demiş. “Onlardan hayır gelmez...” Mübarek ardından ‘HAMAS iktidarda kaldıkça İsrail’le barış yapmaz. Mısır olarak biz HAMAS hükümetini yıkmak için elimizden geleni yapıyoruz’ demiş. İhvan’la görüşmesinler diye HAMAS ileri gelenlerinin Mısır’a girişlerini yasaklamış. Burada suçlu olan sadece HAMAS değil. Fetih de ve bilhassa Mahmud Abbas da öyle. Onun iradesizliği Filistin’i iç çatışmalara doğru sürüklüyor. Maalesef taraflar Filistin’in yüksek veya ulvî veya aşkın maslahatını unutarak kendi fırkalarının çıkarlarına gömüldüler. Taraflar askerî ve siyasî olarak birbirlerini bitirmeye ve tüketmeye çalışıyorlar.
***
Dış kuşatma ve iç gerilim ve kendilerine Fetihçilerin göz açtırmamalarından dolayı, Lübnan eski başbakanlarından Selim Hoss gibi siyasetçiler, HAMAS’ın siyaseti bırakarak direniş hatlarına geri dönmesini ve çekilmesini öğütlemişlerdi. Aynısını Fetih adına Faruk Kaddumi de söylüyor. Kaddumi, hükümette, HAMAS’ın temsili sebebiyle dışarıyla normalleşme sağlanamadığını ve siyasî ve ekonomik kuşatmanın yarılamadığını hatırlatıyor. Bundan dolayı da ona göre, fedakârlık halka değil de HAMAS’a düşüyor. Buna paralel, HAMAS’ın iktidarda olmasının iç çekişmeyi ve inkısamı derinleştirdiğine de dikkat çekiyor. Bunlar doğru, ama HAMAS direniş hatlarına çekildiğinde de bu defa İsrail o hatların da yarılmasını ve HAMAS’ın köklerinin sökülmesini ve kurutulmasını istiyor. Velhasıl HAMAS’ın mevzii terketmesi de yetmiyor. Arafat döneminde HAMAS henüz direniş hatlarındayken, aynı olaylar yine yaşanıyordu. Esasında hareket olarak HAMAS ve siyasî yapı olarak da Filistin, Arapların tabiriyle ‘ünku’z zücade’ denilen aşamada veya kırılma noktasında bulunuyor. Bu noktayı aşabilmek için herkesin yapıcı olması lâzım. Fetihin siyasî misyonu biteli çok oldu. O artık siyasî bir kadavra, mevta ve içtimaî olarak da bir kabiledir. Yapısı fesada boğulmuş durumdadır. Mücadeleci geçmişinin siyasî rantını tüketmekle meşgul bulunuyor. HAMAS’a gelince, onun da siyasî yöntemini gözden geçirmesi ve belki de tadil etmesi gerekiyor.
18.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|