Son günlerde Irak’ta ve Irak üzerine başlaması beklenen İran-ABD müzakereleriyle alâkalı iki yazı okudum. İkisi de birbirinden daha kötümser. Birisi, eski İran Kültür Bakanı Ataullah Muhacerani’ye ait. Diğeri de The Guardian yazarı Alain Gresh’in. “USA and Iran: Waiting for Godot” başlığı altında Muhacerani görüşmelerin start noktasına gelmesine rağmen seyriyle veya bir sonuca ulaşıp ulaşmayacağı yönüyle alâkalı gayet kötümser. Bunu İran’ın hastalıklı yöntemine bağlıyor. Yaptığını yapmamış veya yapmadığını yapmış gibi göstermesine. Yani yöntem sorunu dönüp dolaşıp İran’ın ayağına bağ, pranga ve kayıt oluyor. Bundan dolayı detante girişimleri hep çıkmaza sürükleniyor ve patinaj yapıyor.
Bir taraftan, Irak’ın geleceği ve sükûnetin temini için ABD ile masaya oturduklarını ilân ediyorlar. Ama Irak’ı karıştıran önce işgâl sonra da İran’ın müdahalesi olmadı mı? BAE’den sonra Umman Sultanlığını ziyaret eden Nejad bölgenin istikrarı için ellerinden geleni yapacaklarını söylüyor. Yani sanki bölge için kendilerini feda ediyorlar. Hâlbuki geçmişte savaşan taraflardan birisi olarak Saddam’ın partneri oldukları gibi şimdi de gerilimin taraflarından birisini teşkil ediyorlar. Bütün bunun temelinde samimiyetsiz yaklaşımları veya yöntemleri var. Muhacerani 1990’lı yıllarda ABD ile doğrudan görüşmelere çağırdığında muhafazakâr cenahın hop oturup hop kalktığını ve neredeyse kendisini aforoz ettiklerini hatırlatıyor. Musaraha veya açıklığı tabu olarak görüyorlar. Ama alttan alta da görüşmeye heves ediyorlar. Tam da bu noktada Javier Solana’nın açıklamalarını hatırlamakta yarar var. Zaten Muhacerani buna atıfta bulunuyor. Solana nükleer konular da dahil İran’ın her konuda ABD ile pazarlığa hazır olduğunu açıklamıştı. Gazetecilerin ısrarla ‘Rehber Ali Hamaney de buna dahil mi?’ şeklindeki sorularına ‘evet’ diye güvenle net cevap vermişti. Solana bu açıklamasını Larijani ile konuşmasına dayandırmıştı ama Larijani kapalı kapılar ardında söylediğini kameralar önünde yalanlama cihetine gitti. Larijani, Solana’dan 10 saat sonra Rehber’in nükleer alanda ABD ile pazarlığa yeşil ışık yakmadığını duyurdu. Ama müzakerelerin Irak ayağı bu yalanlamaya rağmen start noktasına geldi.
***
Amerikalıların da farklı olduğunu söylemek mümkün değil. Taraflar arasında doldurulamaz büyük bir uçurum vardır. Nitekim Muhacerani’nin İran yüzünü kaleme almasına mukabil Alain Gresh de madalyonun öteki yüzünü yazdı. “Acaba bu, Washington’la İran arasında bir Detant Dönemi’nin başlangıcı olabilir mi?” diye soran The Guardian yazarı, Orta Doğu uzmanı Alain Gresh’in bu soruya cevabı “Hayır”. Gresh’in yazısının başlığı, “Bush detant istemiyor. Bush İran’a saldırmak istiyor”.
Alain Gresh’e göre Irak’taki felakete karşın, Bush’un İran’a saldırma fikrinden vazgeçtiğine dair en ufak bir işaret yok. Gresh, İngiltere Maliye Bakanı Gordon Brown’un, İran’a saldırı olmayacağında ısrar etmesini, objektif bir değerlendirmeden çok, sebepsiz bir iyimserlik olarak görüyor. Alain Gresh, İran’a saldırının, ABD Başkanı George Bush’un “İslâmî faşizme karşı 3. Dünya Savaşı” vizyonunun bir parçası olduğu görüşünde. Gresh, bu vizyonun yalnızca mutlak zaferle sonuçlanabilecek ideolojik bir savaşı içerdiğini söylüyor. Bush’a göre Kaide ile İran aynı. Aralarında hiçbir fark yok. Taktik olarak aralarında fark görünse bile Bush’un tasnifinde veya sözlüğünde nihaî tahlilde fark yok; hepsi aynı. Yaransa ABD’ye, AKP yaranabilirdi!
***
İran ve ABD; iki taraf da müzakerelerde ciddiyet ve samimiyet arıyor ama galiba ikisi de bu ikisinden mahrum ve yoksun. Bundan dolayı tam da Muhacerani’nin yazdığı gibi İranlı muhafazakârlar Bağdat’ta yapılacak olan görüşme kararına itiraz etmeye başladılar. Yaylım ateşi açtılar. İran’ın tek gidebileceği yer aslında İslâm dünyası; onu da kâh kibriyle kâh da mezhep politikalarıyla küstürdü. Talabani Sünni dünyanın artık İran’a birinci düşman nazarıyla baktığını duyurdu. Dolayısıyla İran bütün cephelerde kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bunun için yüzyıllardır sürdürdüğü kaçamak güreş metodunu terketmek zorunda. Yoksa en güçlü göründüğü anda darmadağın olacak.
İran yöntem yanlışlığından dolayı hep yerinde sayıyor ve kendi kendine inşâ ettiği Tih çölünü aşamıyor. Çıkış noktası münhasıran samimiyettir ve bu İran’ın temel tarihî sorunu ve açmazıdır. Kaçamak güreşme yöntemi sebebiyle ‘detante’yi yakalayamıyor. Bir savaş eşiğini aşıyor diğerine yakalanıyor. Mehdi Haşimi ile Haşimi Rafsancani ikilemi veya fasid dairesi arasında gidip geliyor.
16.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|