Rahmetli Hakkı Yavuztürk sağ olsaydı da Tandoğan, Çağlayan, Manisa, Çanakkale ve Marmaris’te yapılan “cumhuriyet mitingleri”ni görseydi, benzer olaylarda hep yaptığı gibi, dinin tahribine çalışanlara Bediüzzaman’ın yönelttiği “Türk unsurunda kabil-i iltiyam olmamak suretinde bir inşikak çıkaracaksınız” (Mektubat, s. 425) uyarısını hatırlatırdı.
Bu ikazın muhatabı, ırkçı yaklaşımlarla dine müdahale etmek isteyenlerdi. Ona göre, ırkçı bir dejenerasyon İslâm milletini ifsad etmekle kalmaz; milliyetçiliği de bozar ve aynı kavme mensup insanları dahi birbirine düşman haline getirecek şekilde parçalardı. Şükürler olsun ki, seksen sene önce yapılan bu ikazlar ırkçılığın da önünü kesti ve böyle bir felâketi engelledi.
Ancak tehlike tamamen geçmiş değil. Özellikle Genelkurmay’ın internet muhtırasında kendisini gösteren ve “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışını benimsemeyen herkesi düşman sayan anlayış, son derece ürkütücü ve vahim.
Bu anlayışla paralel olarak ifade edilen irtica ve laiklik eksenli duyarlılık da, bilhassa son mitinglerde tezahür eden yansımalarıyla, “İki ayrı Türkiye oluştu” yorumlarına kaynaklık ediyor.
Sözü edilen iki Türkiye’den birini, laikliğin tehlikede olduğunu düşünerek tepkisini ortaya koyan, “modern ve çağdaş” olduğu iddiasıyla meydanları dolduran insanlar oluştururken, diğerinde tercihini seçim sandığında ortaya koyan ve sonrasında kendi dünyasına çekilen sessiz milyonlar yaşıyor.
Aslında onların da en azından bir kısmı, 28 Şubat’ta kendilerine karşı uygulanan haksızlıkları protesto için meydanlara çıkmış, ama benzer eylemler laiklik savunucularınca yapıldığında göklere çıkarılırken, onlarınki “irticaî ayaklanma girişimi” olarak suçlanmıştı.
Nitekim şimdi de cumhuriyet mitinglerine karşı, alternatif oluşturacak şekilde demokrasi mitingleri düzenleme fikrini seslendirenler ve bunlara çok daha geniş katılımlar olacağından söz edenler çıktı, ancak ülkenin daha fazla gerilmemesi ve oluşan kutuplaşma tablosunun daha vahim boyutlara ulaşmaması için bu fikir fazla öne çıkarılmadı ve hayata geçirilmedi.
Eğer bu çeşit mitingler de hele şu ortamda tertiplenseydi, son gelişmeler üzerine Batı basınında telâffuz edilen bölünmüşlük tablosu daha da belirginleşir ve gerginlik iyice tırmanırdı.
Onun için, olgun ve sabırlı tavrıyla “alttan alıp” krizin bir an önce atlatılmasına katkıda bulunma işi yine mağdur-sessiz milyonlara düştü.
Bu da Türk demokrasisinin kendisine has ve tuhaf çarpıklık örneklerinden biri olsa gerek...
Aslında cumhuriyet mitinglerine katılanların da çoğunluğunu mâkul ve mutedil insanların oluşturduğu kanaatindeyiz. Ama şunu da görmek lâzım ki, azgın, şirret ve saygısız azınlık bu mitinglerde de yapacağını yaptı. AKP lider kadrolarına tepkiyi dile getirme iddiasıyla atılan bazı slogan ve taşınan kimi pankartlarda imam ve müezzinlerin edepsizce aşağılanmasına başkaca bir izah getirmek mümkün mü?
Temennîmiz, hangi fikirde olursa olsun, mâkul çoğunluğun tavrını ve tepkisini dile getirirken, provokasyondan başka bir anlamı olmayan bu çeşit saygısızlıklara müsaade etmemesi.
Saygı olmadan demokrasi olur mu?
12.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|