Ankara’daki son gelişmeler baş döndürüyor. Seçim kararının ardından her şey netleşeceğine, belirsizlikler devam ediyor.
Yazımıza şu tesbiti yaparak başlamakta fayda var. 1982 Anayasası’na göre şu ana kadar Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı seçilmişti. Ancak öyle bir tartışma başladı ki, Meclis’te 353 milletvekili bulunan AKP, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtiremedi. Halbuki, Özal, 285, Demirel 244, Sezer ise 330 oyla cumhurbaşkanı seçilmişlerdi.
Bunda CHP’nin gerginliği arttıran politikalarının yanında, AKP’nin de payı büyük oldu. “Ben tek başıma cumhurbaşkanını seçerim” düşüncesi ile başlarda muhalefetle hiç diyaloğa girmedi. Ziyarete gidildiğinde de, “367 için desteğe ihtiyacımız yok” denildi. Sonra Baykal ile Erdoğan arasında yaşanan tartışmalar, sonrasında Genelkurmay’ın e-muhtırası ve Anayasa Mahkemesinin 367 kararı böyle bir netice ortaya çıkardı. Ve Gül, 352 milletvekili olan bir partinin tek adayı gösterilmesine rağmen, cumhurbaşkanı seçilemeyen ilk isim olarak tarihe geçti.
* * *
İşte bu aşamadan sonra cumhurbaşkanını seçemeyen hükümetin hemen gündeme getirdiği Anayasa değişiklik paketi uzun görüşmelerden sonra TBMM Genel Kurulu’nda 376 oyla kabul edildi.
Kabul edilen pakette neler var?
- Cumhurbaşkanı halkoyuyla ve 5 artı 5 sistemiyle seçilecek.
- Milletvekili genel seçimleri 4 yılda bir yapılacak.
- Meclis bütün işlerinde üye tam sayısının en az üçte biriyle (184) toplanacak…
- Bağımsızlar birleşik oy pusulasında yer alacak.
- Sezer değişikliğini referanduma götürürse, bütün maddeleri birlikte oylanacak.
Bu aşamadan sonra top Sezer’de… Damadı Mustafa Kemal Kısacıkoğlu’nun CHP’den aday olmasını veto etmeyen Sezer’in bu anayasa paketini veto etmesine kesin gözüyle bakılıyor. Çünkü Sezer, “Anayasa değişikliğinin çok sıkışık bir dönem içerisinde değerlendirildiğini…” belirtilerek bunun ilk işaretlerini iki gün öncesinden vermişti.
Peki, veto edilirse süreç nasıl işler? Sezer, anayasa değişikliğini veto eder ve ederken 15’er günlük inceleme süresini kullanırsa, anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçmesi 15 Haziran’ı bulacak. Bu kez de 22 Temmuz’da halkın önüne seçim sandığının yanı sıra referandum sandığının konulması tehlikeye gidecek. İşte bundan sonra ne olacağını kimse kestiremiyor. Bu değişiklik, yeni Meclis’in oluşmasından sonra kadük mü olur, yoksa yürürlükte mi olur, şimdi bunun tartışması yapılıyor.
Ama burada asıl üzerinde durulması gereken konu, cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda CHP’nin tavrı… CHP burada da “halka güvenmediğini” ortaya koydu. Daha konu gündeme geldiğinde, “Cumhurbaşkanını halk değil, Meclis seçsin” diyen Baykal’ın tavrı klasik CHP’nin halka güvenmeyen tavrının bir göstergesi. Onlara göre, cumhurbaşkanını halkın seçmesi demek, malûm aydın ve bürokrat elitlerin sistem üzerindeki kontrol gücünün zaafa uğraması demek. Çünkü hiçbir zaman kendi görüşünde olanların cumhurbaşkanı olamayacağını çok iyi biliyorlar.
Bir başka deyişle, “Cumhurbaşkanı’nı Meclis seçsin” denildi, CHP “hayır” deyip Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. “Halk seçsin” denildi. Buna da “hayır” dediler. Eski bir siyasetçinin dediği gibi, “O zaman Anayasa’ya şöyle bir hüküm koyalım. ‘Cumhurbaşkanını CHP seçsin’ diye olur mu?” Muhalefet etmede sınır tanımayan CHP, buna da bir kulp takar mı bilemeyiz, ama Meclis cumhurbaşkanını halkın seçmesini kabul etti. Şimdi gözler Sezer’de… 22 Temmuz’daki genel seçimlerde iki sandık konulur mu? Görünüşe göre çok zor…
Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararından sonra Meclis’in cumhurbaşkanı seçmesi neredeyse imkânsız hale gelmişti. Ya da seçilse de çok uzun turlarda seçilebilirdi. Bu durumda milletin iradesine bırakılması gerekli hale gelmişti. Ancak, tartışılması gereken konu, AKP’nin bunu neden 4.5 senelik iktidarlarında değil de “sıkışınca” bu yola başvurduğu… Şimdi kalkıp, “Şu andaki durum bir kilitlenmeyi getirmiştir. Ama yapılan bu değişiklikle bu kilitlenmenin önünü milletimiz açacaktır” deniliyorsa, bu kilitlenmeye kimin sebep olduğunun da sorulması gerekli.
Halk, muhtarını seçiyor, belediye başkanını, milletvekilini seçiyor. Dolayısıyla başbakanı, bakanları seçiyor. Cumhurbaşkanını niye seçmesin? Demokrasinin gereği de halka güvenmek değil mi?
* * *
DİPNOT
Geçen haftaki (6.5.2007) yazımızda Sezer’in görev süresinin uzamasını askerliği uzayan gençlere benzettiğimizi söyleyip, “Sezer, askerliği uzayan gençler gibi bir halet-i ruhiye de mi, bilemeyiz” demiştik. Sezer, kendisini ziyaret eden bir heyete “Özel hayatıma geçmeye, emeklilik günlerine hazırlanmaya başlamıştım. Kendimi buna alıştırmıştım. Bu süreç gelişti, süre uzadı, terhis olamadım. Kendimi terhis olamamış asker gibi hissettim” demiş. Ve bunu söylerken halet-i ruhiyesini neşeli ve gülerek ortaya koymuş. “Aman aman çok üzüldüm, şıkıdım, şıkıdım” yani…
Ama unutmamak gerekir ki, sayılı gün çabuk geçer, 90 gün de biter...
12.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|