Türkiye’de başörtüsü yasağı, 12 Eylül’ün bir eseri. İhtilâl hükümeti işbaşı yaptıktan kısa bir süre sonra iki yönetmelik çıkararak kamu kurumlarında ve okullarda yasağı başlattı.
Yasak zaman içinde tavsar gibi olunca, ihtilâlin Cumhurbaşkanı Evren işin takipçisi oldu.
Bunun üzerine sıkıntı büyüyünce dönemin Başbakanı Özal, yasağın hiç değilse üniversitelerde kaldırılmasını öngören bir kanun çıkardı.
Hadisenin bugünkü noktaya gelişinde çok önemli kilometre taşlarından biri bu kanundu.
Çünkü kanunun çıkması, Evren’in yaptığı iptal başvurusu ile, konunun Anayasa Mahkemesine intikalinin sebebi ve gerekçesi oldu.
O gün bugündür yasakçıların yegâne dayanak olarak gösterdikleri mâlûm mahkeme kararı, bu iptal başvurusunun ardından alındı.
Ancak bu karara rağmen, ilerleyen süreçte yasak uygulaması yine yumuşadı. O kadar ki, bir ara bir-iki üniversitenin bir-iki fakültesiyle sınırlı hale gelecek kadar marjinalleşti. Bu durum, DYP-SHP iktidarıyla güçlenen demokratikleşme atmosferinin sonuçlarından biriydi.
Ne var ki, tam da bu noktada, bazı mevziî sıkıntıları gerekçe gösteren Millî Görüş, liderinin ağzından “İktidarımızda rektörler başörtülülere selâm duracak” çıkışını yapınca, 28 Şubat’a giden yolun taşları döşenmeye başlandı.
Sonrası mâlûm. Millî Görüş, koalisyonla da olsa iktidar oldu. Ve 28 Şubat patlak verdi.
28 Şubat, bahane olarak kullandığı Refahyol hükümetini çekilmek zorunda bırakıp RP’yi kapattırdı; ama bununla yetinmeyip, bu iktidarın faturasını öncelik ve özellikle başörtülülere çıkardı.
Yasağı özeller dahil tüm eğitim kurumlarına yaydı. Üniversite bahçe ve otoparkları dahi başörtülülere kapatıldı. KKTC üniversiteleri bir sığınağa dönüşmüştü ki YÖK müdahalesi ile yasak oralara da taşındı.
Bu talihsiz süreçte yaşanan utanç verici hadiseler, “ürkekçe değil erkekçe” çözüm vaad eden MHP’nin yelkenini şişirdi. 18 Nisan 1999 seçiminde bu rüzgârla ikinci parti olan MHP, bahsettiği çözümün ne olduğunu, başındaki örtüyle oy toplayıp seçilen milletvekiline Meclisteki ilk oturumda başını açtırarak gösterdi.
Kapatılan RP’nin halefi durumundaki FP’nin yasağı Meclise başörtülü milletvekili sokarak delme girişimi ise, tam bir hüsranla sonuçlandı.
Başörtülü vekile yemin bile ettirilmedi ve kısa süre sonra, halkın oylarıyla kazandığı milletvekilliği sıfatı düşürüldü; içinde bulunduğu girişim partinin yeniden kapatılma gerekçesi oldu.
İşin bir başka ibretli boyutu da, partinin bu hadisede öne sürdüğü vekili, statüko cenahından gelen şiddetli tepki karşısında tamamen sahipsiz bırakarak kendi haline terk etmesiydi.
Bugünkü AKP’nin en tepe noktalarındaki isimler de o son derece kritik anlarda söz konusu vekile “Hiç şansın yok, daha fazla direnme ve çekil” tavsiyesinde bulunanlar arasındaydı.
AKP’nin tek başına iktidar olmasından sonra yaşananlar ise, ortada. Bu dönemde ne yasağı protokol üzerinden delme girişimleri bir sonuç verdi, ne de Başbakanın “İnsaf edin, hiç değilse özel üniversitelerde yasak kalksın” ricaları...
“Kamusal alan” garabeti, Danıştay kararlarıyla yasağın sokağa da taşınması ve Ahsen Unakıtan modeli de AKP döneminin ürünleri...
22.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|