Her seçim öncesinde olduğu gibi, araştırma şirketleri kanal kanal dolaşıyor şimdilerde.
Kanaatlerini belirtiyorlar ve seçim sonrası Türkiye’nin nasıl olacağı yönünde kehanette(!) bulunuyorlar.
Bir medya patronu kolay kolay canlı yayına bağlanmaz. Eğer telefonla yayına bağlanıyorsa, ya programcı onu kızdırmıştır yahut söyleyecek mühim sözleri vardır.
Belli ki, “Seçime Doğru Gerçek Gündem” (Flash TV) programında konuk olan ve aynı zamanda bir araştırma şirketi sahibi olan Erhan Göksel, Aydın Doğan’ı kızdırmış.
Göksel, seçim tahminlerini açıklarken, Türk basınının iktidara göbekten bağlı olduğunu vurguladı.
İlâve olarak, programı yöneten Yılmaz Tunca da ‘POAŞ’ örneğini verince gürültü koptu.
Telefonla yayına katılan medya patronu Aydın Doğan’dı.
Direkt Göksel’i muhatap alarak çıkıştı:
“İşte buradayım, Türkiye’nin en büyük medya kuruluşunun POAŞ dolayısıyla iktidara göbekten bağlı olduğunu söylediniz. Ben Türkiye’de görsel ve yazılı medyada birinci patronum. Buradayım işte. Nasıl göbeğimizden bağlı olduğumuzu açıkla. Açıklayamazsan seni müfteri ilân ediyorum...”
Göksel, “Efendim benim ağzımdan POAŞ kelimesi çıkmadı. Herhalde size birileri şimdi telefon etti ve benim böyle birşey söylediğimi ifade etti. Ben POAŞ’ı ağzıma bile almadım. Türkiye’de basının iktidara bağımlı olduğunu bildirdim. POAŞ kelimesini yanılmıyorsam Yılmaz (Tunca) etti” dedi.
Doğan öfkesini alamamış olacak ki,
“Bak kardeşim, ben Türkiye’de en büyük medya patronuyum. POAŞ’ta nasıl bir göbek bağımızın olduğunu açıkla. Lâfı dolama ağzında. Topu taca atma. Yoksa müfterisin”
Aydın Doğan, konuşmasını bitirip canlı yayından ayrıldıktan bir süre sonra, araştırmacı Erhan Göksel’in gözyaşlarına hakim olamadığını kameralar tesbit etti.
Aslında medya patronu Aydın Doğan’ın “POAŞ” meselesi zaman zaman gündeme geliyordu. Kendi gazetelerinde bu konu hakkında bir takım belgeler yayınlandı. Ama mukabil bir raporla çürütülüyordu. Yine de istifhamlar vardı. Doğan iddiaları cevaplamaktansa, “iddiaların ispatlanması” yönünde bastırması bir taktik olabilir.
Demek ki neymiş “ezbere” konuşmamalı. Maazallah, yoksa telefonla adamı böyle ağlatırlar!
*
Gelelim bir diğer medya patronuna: Tuncay Özkan’a...
Gözlerimiz Pazar günü yayınlanan Samsun mitinginde Kanaltürk’ün patronunu aradı. Hasretle kürsüde ne konuşacağını merak ettik.
Ama o da ne?
Kürsüde Özkan’ı görememenin şaşkınlığı içinde kaldık. Peki Özkan neredeydi? Halbuki bu son mitingte görünmeli, “halkını selâmlamalıydı.”
Yoksa Baykal’ın “veto”suna mı üzüldü, binlerce insanı kendinden mahrum bıraktı?
Eh, böyle düşünmemiz normal... Derken Kanaltürk’ten bir açıklama yayınlandı.
Dendi ki:
“İslâmcı basında bir süredir kampanya haline dönüştürülen ‘Tuncay Özkan Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili adayı olmak istedi ancak Deniz Baykal veto etti’ yalanı bir karalama kampanyasına dönüştürülmüştür...
“Tuncay Özkan İzmir Mitingi’nde yaptığı konuşma ile Cumhuriyet Meydan Mitingleri’ne bir son verdiğini, artık Kanaltürk ile ilgileneceğini milyonların önünde açıklamıştır. Samsun Mitingi’ne Kanaltürk ailesinden Hulki Cevizoğlu katılmıştır.”
Demek ki, neymiş:
Tuncay Özkan, Deniz Baykal’dan milletvekilliği istememiş. Deniz Baykal da kendisini veto etmemiş.
Peki doğru olan ne?
Açıklamaya göre:
Tuncay Özkan kendisine gelen bütün milletvekilliği tekliflerini reddetmiş... Siyaset yapmayı düşünmediğini açıkça kitlelere duyurmuş.
Peki, bu karar, Baykal’ın “veto” haberinden önce mi alınmış, sonra mı... bu da merak konusu...
Sahi, CHP’den Kanaltürk’e aktarılan 3 milyon doların bir açıklaması var mı?
Dindarlara “iftira” atmak kolay... Onları “yobaz” diye aşağılamak kolay... İnsanların mukaddesatına sövmek kolay... Aslolan, kendi hakkındaki iddialara cevap verebilmek.
22.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|