‘Falwell in farewell/Falwell’e veda’ diyebileceğimiz bir şekilde, Hıristiyan Siyonizmin babası sayılabilecek Jerry Falwell’in vefatının üzerinden birkaç gün geçti. Dün Washington Post cenaze merasiminin yapıldığını ve cenazesinin defnedildiğini duyurdu (Religous and political Icons Join Thousands Mourning Falwell in Va, 23 Mayıs 2007).
Sadece Hıristiyan Siyonizm hareketinin babası değildi aynı zamanda bu tartışmalı isim gelmiş geçmiş Amerikan tarihinin en tanınmış tele-vaizlerinden birisiydi (televangelist). Milyonlara hitap etmiş ve milyonları etkilemişti. Onu en çok ilgilendiren hususlardan birisi kıyamet alametleri. Mesih’in ikinci gelişi ve Deccal’ın zuhuru ve kürtaj karşıtlığı gibi ahlâkî tutumlardı. Ve ölümünden sonra Yahudi dostları onun için yas tutsalar da o: “Yahudi asıllı Deccal bugün içimizde yaşıyor olabilir...” demişti. Bu sözlerine rağmen onu affettiler.
Reagan da onun gibi tele-vaizlerin dolduruşuna gelerek: “Kıyameti görecek nesil (Armageddon Savaşı) biz olabiliriz’ demişti. Bu sözlerin kailini ve söyleyenini bir an gözardı ettiğinizde bu sözlerin sahibinin bir Müslüman olduğunu düşünebilirsiniz. Aslında bunun da ötesinde Reagan döneminde ABD Taliban dönemi yaşamıştı. Bu açıdan kendisine sahiden de Amerikan Taliban’ı denebilir. Bu husustaki bir sözünü nakletmekle iktifa edelim. “America Can Be Saved” adlı kitabında şunları yazacaktır: “Bir gün ülkemde devlet okullarının kapandığını ve hiçbir devlet okulunun kalmadığını ve bunların Kiliseler tarafından yönetildiğine tanık olmayı çok isterim..” Bu anlamda, Amerikalı ve modern Falwell’in Şükrü Mustafa veya Molla Ömer’den farkı ne ola ki! Ama gelin görün ki, Hıristiyan bir Taliban rejimine veya en azından kafalarına sahip bir ABD, 11 Eylül’ün hemen akabinde ‘İslâmî Taliban’a karşı savaş açmıştır. Önce onu tanıyan bir kaç ülkeden biri olduktan sonra. Bazı görüşleri itibarıyla Falwell yaşayan Taliban sayılabilirdi.
***
Ortak benzerliklere rağmen müthiş bir şekilde İslâm düşmanıydı. Sözgelimi iki defa Hazreti Peygamber’in şahsına ve şahsiyetine yönelik olan hakaretamiz ifadeler kullanmıştı. Aynen Danimarka’daki gazetenin çizdiklerini daha önce o telaffuz etmişti. Amerikalı neoconların müttefiki ve aynı damardan beslenen Jyllands-Posten gazetesinin 30 Eylül 2004 tarihinde, Hazreti Muhammed’i (sav) terörist olarak tasvir eden karikatürleri yayınlamasından çok önceleri buna benzer ifadeler kullanmıştı. Yine ona benzer arkaik (muhadram) evanjelik vaizlerden birisi olan Pat Robertson da peygamberimizin aile hayatını tezyif eden ipe sapa gelmez şeyler söylemişti. Demek ki Falwell ağzına geleni söyleyen, ağzını tutamayan birisiydi. Hatta 11 Eylül’le alâkalı olarak söyledikleri normal Amerikan vatandaşlarını da kızdırmıştı. Bernard Lewis gibi suret-i hakdan görünerek şunları söylemişti: “11 Eylül, yolundan gitmediğimiz Tanrı’nın Amerikan halkına bir gazabı ve belası...”
Yüz yıl kadar önce dede Bush da İslâm hakkında bir kitap yazmış ve İslâmiyetin çıkışını da aynı doğrultuda görevlerini yapmadıkları için Tanrı tarafından Hıristiyanların cezalandırılmasına bağlamıştı. Aslında, bu görev ihmâlini aslî çizgiden inhiraf/sapma olarak okursak yanlış da değil. Ama İslâmiyeti sadece cezaya bağlamak elbetteki bu dine karşı bir öfke seferberliğini murad etmektir. Peygamberimizin ‘rahmetenlilalemin’ vasfını da red ve inkârdır.
***
Falwell hem İslâmiyete, hem de Yahudiliğe yönelik ifadelerine rağmen vefâtından sonra Yahudiler tarafından bağışlanılmıştır. ADL Başkanı Abraham Foxman bazı çekincelerine rağmen onun bir Yahudi dostu olduğunu ikrar etmiştir. Peki Yahudilere dostluğu nereden kaynaklanmaktadır? Bunun sebebi ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ dayanışmasıdır! Başka bir şey olamaz. Buna rağmen Foxman suret-i hakdan görünerek İslâmiyetle ilgili hakaretamiz ifadelerinden dolayı Falwell’in Müslümanlardan özür dilemesini istemişti. Bu ateşli vaizin tölerans ve hoşgörü kültüründen uzak olduğunu da söylemişti. Ama vefât edince nedense badem gözlü oldu.
Aslında Falwell’in gidişi eski evanjelik kuşağın ufûlunu da sembolize etmektedir. Artık ABD’de hava değişmiştir. Sivri dilli tele-vaizlerin dönemi geçmiştir. Bu itibarla, Ocak 2005 tarihli Time dergisi Amerika’daki en etkili 25 evanjelik lider arasına Falwell’i almamıştır. Tâdat harici kalmıştır. Falwell’le birlikte Pat Robertson’u da almamıştır. Ona mukabil Amro Halid gibi yeni Müslüman tele-vaizleri andıran yumuşak tonlu Rick Warren gibilerini listeye dahil etmiştir. Ve bunlar siyasete de mesafe koyuyorlar. Halbuki Falwell 1979 yılında Ahlâkî Çoğunluk’u kurduğunda milyonları seferber ederek Carter karşısında Reagan’ı Beyaz Saray’a taşımıştı. Bu itibarla, onun lâkaplarından birisi ‘king’s maker’ yani ‘kral atayıcısı’na çıkmıştı. Ama Reagan kuşağıyla birlikte Falwell tarzı tele-vaizler kuşağı da inişe geçti. Hâlâ da iniş şeridindeler.
24.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|