Şeriatın binde biri siyasete taallûk eder
Suâl: “Şimdi çok hilâf-ı şeriat şeyler yapılıyor”
Cevap: Bence, muhâlif-i hakîkat-i şeriat olan şeyler meşrûtiyete dahi muhâliftir, ya günahlarıdır veya ilcâ-i zarûrettir. Farzediniz, şu siyâset muhâlif olsun, yine telâşa mahâl yoktur. Zîrâ, Şeriat-ı Garrânın bin kısmından bir kısmıdır ki, siyâsete taallûk eder. O kısmın ihmâliyle, şeriat ihmâl olunmaz.
Evet, imtisâl etmemek, inkâr etmek demek değildir. Hem de, Devlet-i Osmâniyeye tâbî olan İslâmların on beş misli İslâmlar, sırf siyâset-i ecânib altındadırlar. Onların dinlerine zarar gelmez; nerede kaldı ki, şu hükûmette—ki; kendisi İslâm, millet-i hâkimesi İslâm; üssü’l-esas-ı siyaseti de şu düsturdur: “Bu devletin dini, din-i İslâmdır; şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünkü, milletimizin maye-i hayatiyesidir.”
Münazarat, s. 53
***
Şeriat da, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü’l-emirlerimiz düşünsünler.
Divan-ı Harb-i Örfî, s. 28
***
..İttihadın hedefi ve maksadı i’lâ-yı kelimetullah ve mesleği de kendi nefsiyle cihâd-ı ekber ve başkalarını da irşaddır. Bu mübarek heyetin yüzde doksan dokuz himmeti siyaset değildir. Siyasetin gayrı olan hüsn-ü ahlâk ve istikamet ve saire gibi makasıd-ı meşrûaya masruftur. Zira bu vazifeye müteveccih olan cemiyetler pek az, kıymet ve ehemmiyeti ise pek çoktur. Ancak yüzde biri, siyasiyyunu irşad tarikiyle siyasete taallûk edecektir. Kılıçları, berâhin-i kat’iyedir. Meşrepleri de muhabbet olduğu gibi beyne’l-mü’minîn uhuvvet çekirdeğinde mündemiç olan muhabbete şecere-i tûba gibi neşvünema vermektir.
Hutbe-i Şâmiye, s. 98-99
Lügatçe:
hilâf-ı şeriat: Şeriata aykırı.
muhâlif-i hakîkat-i şeriat: Şeriatın hakikatine aykırı.
ilcâ-i zarûret: Zaruretin zorlaması.
Şeriat-ı Garrâ: Parlak şeriat, İslamiyet.
taallûk: Bağlılık, münasebet, alâkalı oluş, ait olma.
imtisâl: Uyma, sarılma, yapışma.
siyâset-i ecânib: Yabancıların siyaseti.
millet-i hâkime: Hâkim millet.
üssü’l-esas-ı siyaset: Siyasetin temel prensibi.
vikaye: Ayakta tutma, koruma, sahip çıkma.
maye-i hayatiye: Hayatın esası, yaşama gücü.
müteallik: Alâkalı, bağlı.
ulü’l-emir: İdareci, başkan, devlet reisi.
İttihad: Birleşme, birlik.
i’lâ-yı kelimetullah: Allah’ın ismini, dâvâsını yüceltmek, yaymak.
cihâd-ı ekber: En büyük cihad. Nefis ve şeytanla yapılan mücadele.
hüsn-ü ahlâk: Güzel ahlâk.
makasıd-ı meşrûa: Meşrû maksatlar.
masruf: Sarfolunmuş.
müteveccih: Yönelik.
siyasiyyun: Siyaset adamları.
tarik: Yol, tarz, usul, vasıta, meslek.
berâhin-i kat’iye: Kesin deliller.
meşrep: Adet, huy, yaratılış, ahlâk.
beyne’l-mü’minîn: Mü’minler arasında.
uhuvvet: Kardeşlik.
mündemiç: Bulunan, içine alınan, konulmuş olan.
şecere-i tûba: Tûbâ ağacı.
neşvünema: Gelişme, yayılma, olgunlaşma.
|