15-20 yıl sonra yolum yine Manisa’ya düştü. 19 Mayıs’tan beri (bugün 20 Mayıs) buradayım. Bu vesile ile şehre borcumu ödeyeyim istedim. Manisa şehzadeler şehrimizdir ve son dönemlerde Gaziantep ile birlikte sanayi şehri olarak da anılıyor. Kayseri ve Gaziantep’le aynı gelişme hattında düşünebiliriz.
Bir başka özelliği de Tarzanı’dır. “Samarra Mehdisi ile Manisa Tarzanı’nın alakası ne, diye sorulabilir. Samarra ile Manisa arasında görünmez bir efsane ve bağlantı hattı var. Bu bağlantı Manisa Tarzanı olarak da bilinen Ahmedettin Carlak’ın şahsında gizli. Ahmededdin Carlak veya namı diğer Ahmet Bedevi aktab-ı erbaadan birisinin adını taşımaktadır. Kendisi Bağdat yakınlarında bir Türk şehri olarak bilinen Samarra doğumlu. Samarra Abbasiler tarafından Türk ordugâhı olarak kurulmuş bir şehir. Manisa Tarzanı Ahmededdin Carlak 1899’da bu şehirde doğmuş. Daha sonra sevk-i kaderle Manisa’ya gelmiş ve Tarzan olarak bu şehirde yaşamış. Samarra aynı zamanda Mehdisi ile ünlü bir şehir. Şiiler onikinci imamlarının bu şehirde bir kuyuda kaybolduğuna inanırlar. Sünnilere göre ise Hasan Askeri’nin Muhammed Mehdi adında çocuğu hiç olmamıştır ki kuyuda kaybolsun. Ama yine de şehir mehdi şehri olarak bilinmiştir.
Manisa Tarzanı’na gelince; hiç yaşamamış kayıp bir mehdinin Tarzan suretinde Manisa’ya iz düşümü olsa gerek. Manisa Tarzanı belediyeye ve Manisa halkına yaptığı belde hizmetlerinden sonra 31 Mart 1963 tarihinde hayata veda etmiştir. En önemli özelliği ve vasfı yeşile düşkünlüğü ve tabiatla uyumu ve bütünleşmesidir. Samarra Mehdisine benzeyen özelliklerinden birisi Sipil Dağı eteklerinde kendisine göre mağaramsı bir mekânda görünür görünmez yaşantısıdır. Manisa elbette sadece Tarzanından ibaret değil. Manisa, beldeleriyle de ünlü bir şehrimiz. Akhisar, Kırkağaç gibi. Kırkağaç kavununun ünü Manisa’nın sınırlarının ötesinde ülke sınırlarını da fersah fersah aşmış durumda. Hatta Şeyhülislam Mustafa Sabri, Mısır’da sürgünde iken Ali Özek gibi Türkiye’ye gidip gelenlerden Kırkağaç kavunu ısmarlarmış.
***
Manisa öğrenebildiğim kadarı ile, göçmenler şehri ve bu bana ilk göz ağrım olan Adapazarı’nı hatırlatmakta. Rumeli ile Anadolu’nun izdivaç ettiği şehirlerden, mekânlardan bir tanesi. Osmanlı bakiyyesi minyatürü şehirlerden birisidir. Kanaatıma göre Adapazarı ile Bursa’yı buluşturan Orhan camileridir. Manisa ile Adapazarı’nı buluşturan ortak silüetlerden bir tanesi Yarhasanlar Camii ile Tozlu Camii olsa gerek. Tozlu Camii Adapazarı’nın kaybettiğimiz şehit camilerinden birisidir. Yarhasanlar Camiine benzer tarafı modern mimarisi ve ibadet mahalli olarak kullanılan ikinci katı olmasıdır. Maalesef depremde kaybettiğimiz camiler arasında yerine almıştır. Umarız daha muhkem bir şekilde eski tarz üzerine yeniden inşa edilmesidir.
***
Onun ötesinde Egenin şehirlerini kendime nazaran birbirine benzetiyorum. Manisa’ya girdiğimde İzmir’in Tire kazasına girdiğimi zannettim bir an. Dağ yamaçlarına uzandıkça bu benzerlik daha da artıyordu. Ve yolumuza devam ederek Manisa’nın yamaçlarına kadar çıktık. Ulu Camie vardığımızda şehir ayaklarımız altındaydı. Ulu Camii şehrin Osmanlı öncesine uzanmasının hem bir sembolü hem de tarihi ve fiziki bir işaretiydi. Bu anlamda Manisa, Türk tarihinde ayaklarını derinlere vuran Kayseri, Konya gibi Selçuklu şehirlerimizle aynı tarihi dokuyu paylaşmamaktadır..
21.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|