Demokrasi, halkın kendi yöneticisini seçmesi ve yönetimde söz sahibi olmasını sağlayan idarî sistemdir. Peygamberimiz (asm), Yüce Allah’ın “Dünya işlerini tanzimde Müslümanlarla istişare et. Bir karar verdiğiniz zaman da bunu uygulamaya azmet ve sonuçta Allah’a tevekkül et”1 ve Şûrâ Sûresi’nde “Müslümanların işleri aralarında şûrâ iledir”2 emrini uygulayarak “meşveret ve şûrâ” sistemi ile Müslümanları yönetime katmıştır. Sahabeler de Peygamberimizden (asm) sonra bu sistemi uygulayarak “Asr-ı Saadette”, “Hulefa-i Râşidîn” döneminde hak ve hürriyetlerin korunduğu, seçime dayalı, adaleti sağlayan örnek bir idarî sistem kurmuşlar ve insanlığa bir “model” sunmuşlardır.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “adalet, meşveret ve kanun hâkimiyeti”3 çerçevesine oturttuğu ve içini doldurduğu bu idarî sistemi, “Meşrutiyet, Demokrat ve Cumhuriyet” isimleri ile değerlendirmiş ve aynı anlamı ifade ettiklerini vurgulamıştır.
Demokrat bir idareci, halka faydalı hizmetler yaparken, insanlar da o idarecilerin zamanında adalet ile idare edilmişlerdir. İnsan hak ve hürriyetleri, demokrat idareciler zamanında uygulama imkânı bulmuştur. Bunun için demokrasi ve demokratlık, yükselen değerler arasında devamlı bir yükselme trendi ile istibdat kalelerini yıkarak yoluna devam etmektedir. İnsanlar demokrat partilere ve demokrat idarecilere rağbet ettikleri için halkın karşısına çıkan müstebit ruhlular ve menfaatçiler de kendilerini demokrat göstermeye çalışmaktadırlar. Öyle ise “Demokratlık nedir, demokrat kimdir?” sorusuna cevap bulmak gerekmektedir.
Demokratlığın üç temel şartı vardır: Birincisi halka hizmet etmek ve yardımcı olmak, ikincisi halkın inanç ve fikirlerine saygı göstermek, üçüncüsü ise halk için kendi menfaatinden fedakârlık etmektir. Bediüzzaman’ın ifadesi ile “demokratlık ve hürriyet-i vicdan”, İslâmiyet’in “Seyyidü’l-kavmi hâdimühüm” yani “Memuriyet ve emirlik, reislik değil millete bir hizmetkârlıktır”4 hadis-i şerifine dayanabilir.5 Bu hadis-i şerife göre demokratlık, dinimizin idareciler için kabul ettiği ve tavsiye ettiği bir yaklaşım şeklidir ve esas amacı da halka hizmet etmektir.
Bediüzzaman’a göre, bu vatanda “Hürriyetçi” ve “Demokrat” olmanın gereği “Şeâir-i İslâmiyeye” taraftar olmaktır.6 Demokratlar Şeâir-i İslâmiyeden olan “Ezan-ı Muhammedî”yi ilân etmekle Nur Talebelerinin manevî desteğini hak etmişlerdir. Bunun için “Nurcular demokratlara bir nokta-i istinat”7 olmuştur.
Ama ne var ki, Bediüzzaman, geçmişte Ahrarlar iki defa başa geçtikleri halde İttihatçıların Mason kısmının, onlara müthiş darbe vurarak az bir zamanda onları devirdiği gibi Demokratlara da aynı şekilde iki müthiş darbe vurmaya hazırlandıklarını ifade etmiştir.8 Gerçekten de 1960 darbesi ile Demokrat Parti, 1980 ihtilâli ile de onların devamı olan Adalet Partisi, İttihatçıların devamı olan ve onlara destek verenler tarafından iktidardan uzaklaştırılmıştır.
Bediüzzaman yine Demokrat ve Ahrar tanımı ve tarifi çerçevesinde “Eski tahribatı tâmire başlamak”, “Hürriyetperver olmak” ve “Nur ve Nurcuları takdir etmek” gibi kıstasları da ortaya koymuştur. Bu sayılan vasıflara sahip olan siyasî oluşuma daima duâ ettiğini ifade etmiştir. Gelecek ile ilgili temennisini de “İnşallah, o Ahrarlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar”9 şeklinde özetlemiştir.
Dipnotlar:
1- Âl-i İmran, 3:159
2- Şûrâ, 42:38
3- Bediüzzaman, (1993-İstanbul) Divan-ı Harb-i Örfî, 65
4- Fethü’l-Kebir, 2:195
5- Bediüzzaman, (1997-İstanbul) Emirdağ Lâhikası, 386
6- Emirdağ Lâhikası, 271
7- Emirdağ Lâhikası, 271
8- Emirdağ Lâhikası, 271
9- Emirdağ Lâhikası, 267
23.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|