Turgut Özal’ın ANAP’ı 1983 seçimlerine hazırlanırken, en büyük kozu ve siyasî söylemi, “orta direk” kavramıydı. Özal, geniş kitlelerin geçim zorluğuna ve kısıtlı gelirine ağırlık vermiş, bunları çözmeye yönelik “sınıf atlama” ümidi ile vaatlerde bulunmuştu.
Orta direk, seçmen profili içinde en ağırlıklı kesimdi. Dar gelirli olan, sosyal yeterlilikleri ve gelecek planlamaları olmayan insanlardı.
Bu sosyo-ekonomik çerçeveye yerleşen orta direk, bugün de geçerliliğini korumaktadır. Çünkü Özal’ın seçilmesini sağlayan büyük kitle, şehirli de olsa orta direk sayılan insanlardı.
O günlerde orta direk tanımı doğruydu. Ancak çözüm üretilemedi. Derdine deva olunamadı. Çevre, belediyecilik ve yeni ihdas edilen fonlarla, gelirin aktığı kanallar orta direğe direk bir katkı yapamadı.
Seçim kazandıran orta direk, sonradan bir çok dönemde ümidini yitirip, artan piyasa talepleri, ithalat fazlalığı, sanayinin gerileyip ticaretin çok revaç bulduğu hazır para kazanma yöntemleri, dar gelirliyi oldukça sıkmıştı.
Fakirle zengin arasındaki uçurum gittikçe büyümüştü. Ekonomik dengeler, zenginin lehine fakirin aleyhine işlemişti.
Bu açık farkın en önemli sebebi, “işini bilen memur” tipinin üremesi, kayıt dışı gelirler elde eden bürokrasinin egemenliğe ve paraya müdahale edecek yolsuzluk zeminiydi.
1987 seçimleri öncesinde siyasî yasakların kalkması merkez sağda bulunan partileri karşı karşıya getirdi. Çok partili parlamento, muhalefetin ayak sesleri ve değişen dengelerle 12 Eylül vesayetinin kısmen azaldığı bir siyasî kızışma ve çeşitliliğe girdi.
1991 seçimlerinde merkez sağın bölünmüşlüğü tamamen gün ışığına çıktı. DYP ve ANAP rekabeti, birbirini sürtüşmeye sevk eden ve siyaseti gerdiren bir süreci getirdi. Bundan en fazla sol siyaset yararlandı. Maalesef merkez parti tabanının çatıştığı siyasî kaymalar ve bölünmüşlük, rejimin yedek partilerini ve CHP’yi daha avantajlı hale getirdi.
Gerçi, solla kurulan koalisyon, demokratikleşmenin yumuşatıcı zemininde sağ-sol ayrışmasını kısmen frenledi. En büyük sıkıntı, Güneydoğuda yaşanan terör felâketinde yaşandı. Demokratikleşme adımları, böylesi kaotik bir dönemde tökezledi.
Çatışma yerine uzlaşma, 12 Eylül’ün gücünü kırsa da, terör şoku yaşandığı dönemde inisiyatif ister istemez askerin elinde kaldı.
Bölünmüşlük ve dağınık siyaset, 1995 seçimlerinde sağın ikili merkez konumunu daha da zayıflattı. Akabinde kurulan Anayol yürümedi. Şahsî ihtiraslar ve iki parti tabanının yakınlaşma istekleri, tavanda yürütülen sertleşme politikaları yüzünden akim kaldı ve başarısız olundu.
Ne olduysa ondan sonra oldu. Refahyol hükümeti, siyaseti Erbakan’ın başbakanlığı ile gerginleştirdi. DYP, laik-anti laik çatışmasının koalisyon ortağı olarak taraftı ve askerî müdahalelere karşıydı. O yüzden 28 Şubat sürecinde direnen, partisi bölünen ve sonraki seçimlerde de kendini toparlayamayacak kadar bir çok mahfilin hırpaladığı duruma düştü.
Refah hareketinin siyasî söylemi, şartları dikkate almayan siyasî tecrübesizliği ve global dengelerin yeni senaryoları ile 1999 seçimlerini, kayıpla kapattı. DYP de geriledi. ANAP kıl payı Meclise girdi.
Merkezin zaafiyeti ve toparlanamaması, 1995 seçimlerinde Refah Partisini, 1999 seçimlerinde ise MHP’yi öne çıkardı. Çevre, merkeze talip olmaya başladı. Ne acıdır ki, bu siyasetin yönetilemez karakterini ve kargaşayı arttırdı.
28 Şubat sürecinin yıkım şiddeti, 1999 seçimlerinde Ecevit’i başbakan yaparak 2001 ekonomik depreminin kriz şokuna sebep oldu.
Üzücü bir tablo ise, 2000 yılında 10. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşandı. Dört sağ parti bölünmüşlüğün faturasını acı bir şekilde ödedi. DYP, ANAP, SP ve MHP, CHP’nin olmadığı Mecliste DSP’nin adayı Ahmet Necdet Sezer’i seçerek, son yedi yılın tıkanmalarına sebep oldular.
AKP ise, 28 Şubat’ın yasaklı bölgelerine giremedi. Önce ılıman, sonra gergin ve çatışan bir siyasetin parçası oldu.
Dünün vebaline ve bugünün sonuçlarına, şimdiki iktidarın ve kabinenin bir çok üyesi birinci derecede ortaktır. Ahmet Necdet Sezer’i seçtirmek için az gayret göstermediler. Bülent Arınç, bunun en belirgin örneğidir. Dünün hatalarından mağduriyet çıkmaz. Olsa olsa vebal çıkar.
Şimdi, merkezin tabanı birbiriyle buluşuyor. Orta sınıfın makul ve uzlaşma kültürüne sahip Demokrat gelenek, kendini toparlıyor. Tarafları bertaraf edecek orta yol, makul çoğunluk, demokrat kültürdür. Dini, siyasî çekim alanından kurtarmanın yolu buradan geçer.
23.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|