“İman ile paranın kimde olduğu belli olmaz!” denir. Bu deyiş, gerçeği bütünüyle yansıtmaz! Ancak, özel, istisnâ ve hoşgörüyü ifade ettiği durumlarda geçerli olabilir. Yoksa, bundan inançsızlık çıkarmak da mümkün!
Parayı saklamak mümkün; ama imanı saklamak gerekmez! Paranın kimde olduğunun göstergeleri olduğu gibi; imanın da işaretleri, tezahürleri olmalıdır. Bu tezahürler;
- Kelime-i şehadet getirip, “Allah’a ve peygamberine iman ettim, getirdiklerini kabul ettim!” sözüdür.
- İman esaslarını özümsemek ve gereği olan İslâm esaslarını yaşamak, ahlâkî güzelliklerini tüm hâl, hareket, fiillere yansıtmaktır. Kimilerinden, “Benim imanım çok güçlü! Göğsüm iman dolu!” gibi sözcükleri sık sık duyarız. Acaba, güçlü iman için bu sözler yeterli mi? Kalbe girmeyen; hayata yansımayan, pratiğe geçmeyen ve yalnızca dudaklarda kalan bir imanın derecesi nedir? Dolayısıyla İslâmın öngördüğü iman; pratikten kopmuş dogmatik bir kısım inançlardan meydana gelmiş değildir. Zihnin bilgi merhaleleri olan “tahayyül, tasavvur, akıl, tasdik, iz’an, iltizam”dan geçerek, delil/belgelere dayanan sağlam bir iman/îtikattır. İnsanın “akıl ve baliğ” denen reşit yaşına girmeden sorumlu tutulmaması da bunun en bariz göstergelerindendir.
***
İman gücü, sanıldığı gibi yalnızca kerâmet/olağanüstü haller, ibadetlerin ifası anlarında veya manevî meselelerde kendisini gösteren bir olgu değildir.
Ruh/duygu-beden, madde-mânâ, fizik/fizikötesi hayatın bütün safhalarında, tüm zaman ve mekânlarda, elektro-biyo-manyetik tüm enerji boyutlarının harmanlanmasıyla hâsıl olan bir nur, bir enerji, bir iksir bir güç kaynağıdır.
Elektrik; ev âletleri, elektronik cihazlara, motorlara, makinelere, ampüllere girip çalıştırır. Yani, bir taraftan ışık verirken, sobada ısıtır, buzdolabında soğutur, fırında pişirir, vantilatör/pervanede serinletir vs... İman da ruh/duygu, duyu ve organlarımıza nüfuz ederek fonksiyonunu icra eder. İman, tefekkür, ibadet, zikir, tevekkül ile Kâinat Sahibi ve İdarecisinin sonsuz gücüyle irtibata geçmektir. Ve canlı-cansız, şehadet-gayp tüm varlıklarla iletişimimizi sağlar.
***
Kâinat bir enerji harmanıdır. İnsan tüm varlıkların bir özeti, kâinatın bir minyatürüdür. İman; bedenimizde bulunan elektrik, elektro-biyo-manyetik ve kâinattaki tüm enerji boyutlarıyla tabiat kanunlarını, düşünce ve duygularımızla bir araya getirebilme, odaklaştırabilme, duygularını geliştirebilme, yönlendirebilme maharetidir. İman; elektrikten, hatta esirden daha ince ve lâtif bir nur olduğundan tüm varlık, olay, zaman ve mekânlara nüfuz eder; duygu, his, haslet ve latifelerimize girerek onları işletir.
***
İman gücünü; koca makineleri, fabrikaları çalıştıran yüksek voltajlı elektriğe; şofben, değirmen, santralleri çalıştıran tazyikli suya benzetebiliriz. Öte yandan, güçlü iman, öyle bir direnç, feraset, bakış açısı, duyarlılık ve cesaret kazandırır ki, onun yaydığı dalgalar saldırganları durdurur. Şöyle ki:
Köpekler, insanların yaydığı korku dalgalarını veya korkusunun kokusunu alırlar. İman insana cesaret verir. İmanlı isan bilir ki, moleküller ve hayvanlar, Kadir-i Mutlak’ın emrindedir. İşte, bu imanın verdiği cesaret, ihlâs, düşünce dalgaları köpeklerin radarlarına çarpar ve geriye çekilirler! (Durum iki ayaklı köpekler için de böyledir! Korkarsanız, üzerinize gelirler; imanınızdan aldığınız cesaret dalgalarını yayarsanız, geriye çekilirler!)
Bunun için, “Zaaf, düşmanı tevkif etmez, teşcî eder!” denilmiştir.
24.05.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|