“Resûlullahın misafirleri sizler misiniz?”
“Evet.”
“Buyrun öyleyse bizim eve gidiyoruz. Burada kaldığınız süre zarfında bizde kalacaksınız.”
Medine-i Münevvere’nin münevver insanı böyle söylüyordu misafirlerine. Misafirler yıllar önce otobüslerle seyahatların yapıldığı günlerde Medine’ye gelmiş Malatya/Darende’nin eşrafından maneviyatı kuvvetli sekiz-on kişilik gruptu. Medine’ye gelmişler, fakat ne otellerde ve ne de kiralık evlerde yer bulabilmişlerdi. İçlerinden biri, “Gelin arkadaşlar!” demiş ve onları Kubbe-i Hadra’ya götürmüş, duâlar etmiş, Hücre-i Saadetlerinde medfun Resûlullahın ruhâniyetinden meded istemişlerdi: “Ya Resûlallah, biz sizi ziyarete geldik, fakat kalacak yer bulamadık. Senden meded umuyoruz.”
Bu talebin arkasından daha yarım saat geçmemişti ki, Medineli o nurlu zat gelmiş ve onları rahat ağırlayabileceği ikinci evine götürmüştü. Misafirler bu durum karşısında şaşakalmış, heyecanlanmış ve hemen bu muhterem zâta, “Allah aşkına söyle. Bizim buraya misafir olarak geldiğimizi, yer bulamadımızı size kim söyledi? Nereden öğrendiniz?” diye sormuşlardı.
Ne durumda bulunduklarını bir Allah, bir kendileri biliyordu. Bir de Resûl-i Ekrem’e (a.s.m.) hallerini arz etmişlerdi. Yarım saat içerisinde böyle bir durumla karşılaşacakları hayallerinden bile geçmezdi. Israrları karşısında ev sahibi durumu açıklamak zorunda kaldı: “Resûl-i Ekrem (a.s.m.) rüyama girdi. ‘Mescidimde şöyle şöyle miasfirlerim var. Falan yerden geldiler. Onları ağırla’ buyurdu. Ben de koşarak geldim.”
Darendelilerin ne kadar duygulandıklarını tarif etmek mümkün değil. Her ne kadar dünyasını değiştirse de Kâinatın Efendisi (a.s.m.) tasarrufunu sürdürüyor, ümmetinin dertleriyle ilgileniyor, imdadlarına koşuyordu. Ümmetinden Maruf-u Kerhî, Hayat-ı Harranî, Abdülkadir Geylanî gibi zatların tasarrufları vefatlarından sonra da hayatlarındaki gibi devam ettiğine göre onların muallimi olan Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) tasarrufu nasıl devam etmezdi?
Kur’ân, “Ey insanlar, size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir”1 buyurmuyor muydu?
Ümmetinin sıkıntıya uğraması kendisine pek ağır gelen, onlara çok düşkün, çok şefkatli, çok merhametli bir Peygamberleri vardı onların.
Bu düşkünlüğün, şefkat ve merhametin karşılığı ise onu herşeyden çok sevmektir. Bunun da yolu Sünnet-i Seniyyesine bağlılık, onu baştacı edinmek, her hususta onu ölçü ve rehber almaktan geçer.
Dipnotlar:
1- Tevbe Sûresi: 128.
17.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|