Ahiret ticareti için dünyaya gelen bir insan her ne yaparsa yapsın, bunun ahirete mal olmasını, sevaba dönüşmesini ne kadar arzu eder. Ne var ki insan, yaratılışı gereği yer, içer, yatar, kalkar, ister istemez dünyevî bir sürü işlerle uğraşır.
Acaba bunlar da dünyevî olmaktan çıkarılıp ahirete mal edilebilir mi?
Bu soru gerçekten çoğu insanın zihnini meşgul edip durur.
İnsan farz namazlarını kılarak ve güzel bir niyetle mübah hareketlerini de ibadete, sevaplı hâle dönüştürebilir. Açıkçası sadaka vermişcesine sevap kazanabilir.
Kur’ân’da zekât sadaka olarak geçiyor. Fakat sadaka denilince daha çok Allah rızası için ihtiyaç sahibi bir fakire yapılan maddî ve manevî yardımlar anlaşılıyor. Hadis-i şeriflerde de genelde zekât dışında yapılan bu yardımlar kastedilir.
Her nimetin bir külfeti, bir bedeli, karşılığı vardır. Her nimet bir şükür ister. Bazan bu sadaka şeklinde kendini gösterir. Onun için biz ihsan edilen sayısız nimetlere şükreder; Allah için yapılan hiçbir iyiliği küçük görmez, bunları bir şükrün ifadesi, iyiliğin bedeli ve sadaka olarak görür, sevap hanemize kaydederiz.
Her mafsalımız için bir sadaka borcumuz bulunduğuna dikkat çeken Allah Resûlü (asm), her tesbih, hamd, tehlil, tekbir, hatta iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın bile bir sadaka olduğunu bildirmişlerdir. Kuşluk vaktinde kılınan iki rekât namaz da bir sadakadır.1
Birgün Sahabîler sevap noktasında zenginlere yetişemediklerinden dert yanmış, “Ya Resûlallah, zenginler de bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyorlar, fazladan mallarının sadakalarını veriyorlar. Bizden daha çok sevap kazanıyorlar” diye hayıflanmışlardı.
Allah Resûlü Aleyhisselâtü Vesselâm onları, “Allah size sadaka verme imkânı bağışlamadı mı?” buyurarak yukarıda zikrettiğimiz gibi her tesbih, her tekbir, her hamd, her tehlil, her iyiliği emretme, kötülükten sakındırma, güler yüz, tatlı söz, hatta eşlerle yatıp kalkmanın dahi bir sadaka olduğuna dikkat çekmişlerdir. Sahabe merakla, “Yatıp kalkmakla şehevî arzularımızı tatmin ediyoruz. Bunda da sevap olur mu ya Resûlallah?” diye sorduklarında, “Bu arzularınızı haram yoldan karşılasaydınız günah işlemiş olmaz mıydınız? Öyleyse helâl yoldan karşıladığınızda sevap kazanırsınız” buyurmuşlardı.2
Bu demektir ki mü’min helâl ve meşrû dairede kaldığı müddetçe her hareketini sevaplı hale dönüştürebilir. Yeme, içme, yürüme gibi mübah hareketler bile sünnete uygun hareket edildiğinde sevap kazandırır.
Dipnotlar:
1- Riyazü’s-Salihin, 1:156 (Hadis no: 118; Müslim’den.) 2- A.g.e.; Hadis no: 120 (Müslim’den.)
25.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|