Ankara’nın kalbi Ulus’u Anafartalar Çarşısının önünden vuran kalleş bomba, aynı zamanda bütün Türkiye’yi de derinden sarstı.
Zihinlerde ister istemez “Benzerlerini daha evvel defalarca gördüğümüz bayat film yeniden mi vizyona sokuluyor?” sualini uyandıran bu menfur olay ve gerçekleştiği andan itibaren yaşananlar başka soruları da gündeme getirdi.
Bazılarını buraya kaydetmek istiyoruz:
İntihar bombacısı olarak eylemi gerçekleştirdiği belirtilen şahsın kimliğinin, olay yerinde bulunan iki kopuk parmağından hareketle yarım gün içinde bilumum sabıka kayıtlarıyla birlikte tesbitiyle gösterilen başarı neyi ifade ediyor?
Başbakanın “Başka birçok benzer olay, istihbaratının iyi takip edilmesi neticesinde engellendi ve bunlar kamuoyuna duyurulmadı” açıklaması nasıl değerlendirilmeli? Birçok olay bu yolla önlenirken, her yerden sıkı korunması gereken başkentte bu hadise nasıl gerçekleşti?
Olayı duyar duymaz komutanlarla birlikte patlama mahalline giden Genelkurmay Başkanı, oluşan tedirginliği arttırıcı nitelikteki “Benzer saldırılar önümüzdeki günlerde büyük şehirlerde tekrarlanabilir” açıklamasının ve saldırıdaki asıl hedefin komutanlar olduğu yönündeki sorulara verdiği “Teröristler bana birşey söylemedi” cevabının ötesinde, halka sükûnet ve kararlılık telkin eden mesajlar vermeyi düşünüyor mu?
27 Nisan e-muhtırasının bir benzeri, terör tehdidiyle hukuk ve demokrasi içerisinde mücadele kararlılığının vurgulandığı bir geceyarısı veya gündüz bildirisiyle kamuoyuna deklare edilecek mi?
Samsun’daki “Asker konuştu, imam bayıldı” pankartıyla, “sivil ve demokrat” maskesini indirip gerçek yüzünü gösteren zihniyetin “irtica”ya karşı milyonları sokağa dökerek gerçekleştirdiği mitingler, terörü lânetlemek ve terörün ardındaki mihraklara meydan okumak gibi bir amaçla, milyonlara milyonları katarak devam ettirilecek mi? Organizatörlerin böyle bir derdi, tasası, niyeti, düşüncesi ve hassasiyeti var mı?
Kutlu Doğum Haftası etkinlikleriyle tehlikeye düştüğü iddia edilen cumhuriyetin, asıl büyük tehdidi oluşturan terör belâsına karşı çok daha kararlı bir şekilde savunulması gerekmiyor mu?
Türkiye böyle bir terör tehdidi karşısında bile rejim, laiklik, irtica tartışmalarıyla kan kaybetmeye ve zaafa düşürülmeye devam edecek mi?
Elebaşısının sekiz yıldır zindanda “kontrol altında” tutulduğu, terör olaylarının senelerdir büyük ölçüde sona ermiş gibi göründüğü bir ortamda, tam da seçim arefesinde terör saldırılarının tedricî bir şekilde tırmandırılmasının ve akabinde başkentin böyle bir intihar saldırısıyla sarsılmasının ardında ne gibi hesaplar yatıyor?
İnisiyatifi Meclisin ve hükümetin elinden alıp siyaset dışı aktörlere aktaran 27 Nisan sürecinin, zaten ciddî ölçüde yıpranmış olan demokratik dengeleri iyice bozduğu bir noktada, bir de terör silâhı devreye sokularak Türkiye nerelere götürülmek isteniyor? Ulus bombasından sonra hükümet ve Meclisten “Kuzey Irak operasyonuna tamam” sinyallerinin gelmesi, o konuda da “teslim bayrağı”nın çekildiğine mi işaret?
Böyle bir operasyon Türkiye’ye ne getirir, ne götürür? Seçimi nasıl etkiler? AB süreci ne olur? Dünya ne der? Allah sonumuzu hayretsin...
25.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|