Ömer Bey: “Kutup, Gavs, Üçler, Yediler, Kırklar diye bir şey var mıdır? Varsa mahiyetleri nelerdir?”
İnsanın kemâlât mertebelerinde yükselişini gâye edinen İslâm Dîni, bin dört yüz küsûr yıldan beri dünya üzerinde hükmünü icrâ ediyor, kendisine el ve gönül verenleri muhtelif derece ve makam sahibi kılıyor. Esas olan makam mevkî değildir şüphesiz. Esas olan Allah’a kulluktur. Allah’a kulluktan daha üstün makam ve mevkî aramamalı. Fakat necip ve merhum İslâm milleti, toplum içinde belirli derecede gördüğü kimselere birer kilometre taşı hüviyetinde isim ve unvan vermiştir.
Kutup, sözlükte uç, en ileri makam, en yüksek basamak, mıknatısın iki ucundan her biri, dünya küresinin iki uç noktasına verilen addır. Tasavvufta dinin hakikatine ve marifetullaha vâkıf ve mazhar olan en büyük veliye verilen bir unvandır. Allah dostlarının ve evliyanın en büyüğüne verilen bir makamdır. İslâm Tarihinde Kutup unvanı, birçok Müslümanı kendisine bağlayan, zamanın en büyük mürşidine verilmiştir. Zamanın en ileri geleni, en büyük mürşidi, velilerin en büyüğü...
Gavs, lügatte yardımcı, imdada yetişen, himmet eden mânâlarındadır. Tasavvufta kendisinden ruhânî himaye ve himmet istenen ermiş kişi, velilerin başında bulunan en büyük veliye verilen bir unvandır. Velâyet mertebelerinde yüksek makam sahibi olan ermiş kişilere gavs veya kutup denmektedir. Evliyaullahın başı ve büyüğü, hakikate ve marifete ermiş olanların en büyüğü, Abdulkâdir-i Geylânî Hazretleri (ra) ümmetçe Gavs-ı Azam olarak bilinmektedir.
Üçler, Yediler ve Kırklar muhtelif makamlardaki kerâmet sahibi ve ermiş kişilere halk tarafından verilen birer unvandır.
Unvanların geneli Müslüman halkın ve ümmetin uygun gördüğü ve birer duâ mahiyetinde kullana geldikleri adlardan ibarettir. Bizim de bu makamların içini dolduran aziz şahsiyetlerden bahsederken duâdan başka bir yaklaşım tarzımız olamaz.
***
İstanbul’dan okuyucumuz: “Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz” hadisini açıklar mısınız?”
İslâmiyet şefkat dinidir. İslâm peygamberi Hazret-i Muhammed (asm) âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. İslâm Dininin canlılara şefkati, merhameti ve hizmeti el üstünde tutması ve teşvik etmesi, Allah’ın birer masnûu olan canlıların başıboş olmadıklarını, tesadüf oyuncağı olmadıklarını, kıymetsiz bulunmadıklarını ve Hâlık Teâlâ’nın her bir can ve yürek sahibine birinci derecede ehemmiyet verdiğinin birer tescilidir. “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”1 hadisinde veya kuyu başında susuzluktan toprak yiyen bir köpeğe kuyudan su çıkarıp su veren günahkâr bir adamın sırf bu merhametinden dolayı bağışlanmasında2 bu merhamete önemle vurgu vardır.
Dinimizde sıla-i rahim önemli farzlardandır. Yani en yakından en uzağa bütün canlılara şefkat ve merhamet duymak Allah’ın emridir. Bir ağaç dikmeyi veya bir yaş ağaca bakmayı ya da bağlarda, bahçelerde yeşil bitkilerin yaşaması ve gelişmesi için hizmet etmeyi başka kategoride değerlendiremeyiz.
Yani bir ağaç veya fidan bir canlıdır. Onun hayatı toprağa kavuştuğu anda başlar. Ona duyulan merhamet ve ona yapılan sıla, onu toprakla buluşturmaktır. Can çekişen bir balık için deniz ne ise, havasız bir ortamda ölüme terk edilen insan için temiz hava ne ise, ağaç için toprak da odur. Ağaçlar toprakla buluşunca hayat bulurlar, toprakla birleşince gülümserler, toprakla buluşunca Sânî-i Kerimlerini bir başka tesbih ve tazim ederler, Allah’ı zikrederler, toprakla buluşunca çiçek açarlar ve meyveye dururlar.
Kıyametin kopması Cenâb-ı Hakk’ın emri ve iradesi üzerine vâki olacağı bildirilen, tamamen bizim dışımızda bir vakıadır. Oysa bir fidan dikmek, bir canı toprakla buluşturmak, bir ağacı güldürmek bizim amelimizdir. Çoğu zaman bizim elimizdedir. Biz kıyamet de kopsa, elimizde imkân varsa, amelimizden vazgeçmeyiz. Bizim için fazilet, sevap ve şeref, bizim amelimizdedir.
Duâ
Ey cansızlara can veren Muhyî! Ey toprağı hayatın arşı kılan Hayy-ı Kayyum! Ey ağacı hayvanın imdadına gönderen Rezzak-ı Kerîm! Ey hayvanı insana lütfeden Lâtif! Ey insanı kulluğuna kabul eden Mabud-u Bilhak! Ey kullarını affeden Afüv! Kalbimizi hatalardan, kusurlardan, günahlardan temizle!
Bize dünyada can bahşettiğin gibi, ahirette ebedî hayata mazhar kıl! Bize dünyada mutluluğu kolaylaştırdığın gibi, ahirette Cenneti müyesser kıl! Bize dünyada imanı lütfettiğin gibi, ahirette Cemal-ı bîmisâlini lütfeyle! Âmin!
Dipnotlar:
1- Riyâzü’s-Sâlihîn, 225
2- Riyâzü’s-Sâlihîn, 126
25.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|