Enaniyet, egoizm, yani benlikten beslenen bir takım düşüncelerin iddia ettiği gibi insan, içinde bir dev veya sınırsız güç taşımıyor. Yalnızca kendisine istidat (potansiyel yetenek) olarak verilen ve sınırlandırılmayan “akıl, gadap ve şehvet” gibi üç temel yeteneği, duyguyu, fevkalâde yükseltebilir, yönlendirebilir veya dumura da uğratabilir. Kabiliyetlerimizi bir tarla gibi düşünebiliriz. Bu tarladan, kim Allah’ın koymuş olduğu sebeplere, sünnetullah denilen tabiat veya fıtrat kanunlarına uyarsa, mahsulünü alır. İnançlı veya inançsız için bu durum aynıdır. Çünkü, âyette de belirtildiği gibi, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”
Son derece aciz ve fakir olan mü’min; iman ile sonsuz rahmet hazinesi ve tükenmez bir kuvvet kaynağına şuurlu olarak ulaşır. Kendi aczinin sınırsız, Kadir-i Mutlakın gücünün sonsuzluğunu bilir. Kabiliyetlerini geliştirmede, yalnızca bir istek, arzu, meyilden başka herhangi bir müdahalesinin olmadığını da bilir. Tıpkı, yemeği kaşıklaması, ekmeği yutması dışında, işleyen muhteşem psiko-biyo-fizyolojik hiçbir faaliyette müdahil olmaması, hatta haberdar olmaması gibi...
İman gücünü çeşitli şekillerde hissederiz, yaşarız veya tezahür ettiririz.
Meselâ inancımız, moral gücümüz, tevekkülümüz ve iman gücümüzle; Rabbimizin emirlerini yerine getirir; yasaklarından kaçınırız. Duygularımızı kontrol ile olumlularını geliştirebilir; olumsuzlarını yönlendirebiliriz. Sağlam bir karakter ve kişiliğe sahip oluruz. Sevgi ve cesaret sahibi oluruz. Gayr-i meşrû yollara sapmayız. Dolayısıyla; hastalıklara kolay kolay yakalanmayız. Yakalandığımızda da, ilâçlara iman gücümüzle (yüksek moralle) yardım ettiğimizden kolayca atlatırız. Veya, hastalıkların sonucu ölüm de olsa, korkarız, fakat dehşete düşüp başımızı-saçımızı yolmayız! Çünkü, ölümün bir paydos, bir mekân değiştirmek, hayatın başka boyutuna, daha doğru bir ifadeyle sonsuz hayat boyutuna geçmek olduğuna inanırız.
25.05.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|