Bir hafta süren ve yakın siyasî tarihimizle ilgili gelişmeleri ihtiva eden yazı serisi esnasında, bazı dikkatli okuyucularımızdan şu mânâda suâller geldi: Muhtelif risâlelerde bahis konusu edilen İttihad–ı İslâmı nasıl anlamalıyız ve bilhassa lâhikalarda sözü edilen "bu vatandaki dört parti"den "İttihad–ı İslâm Partisi"ni günümüzde nasıl yorumlamalıyız?
Eski Said'in bazı eserlerinde, bilhassa Münâzarât, Divân–ı Harb ve Hutbe–i Şâmiye gibi risâlelerinde, bu mesele sıklıkla târif ve izah ediliyor.
Bu gibi mübarek isimlerin dünya işlerine ve siyaset cereyanlarına bulaştırılmaması, âlet ve tâbi edilmemesi gerektiğini savunan Bediüzzaman Said Nursî, meselenin cihanşümûl tarafını şu suâl ve cevap ile izah ediyor:
"Suâl: Dâima İttihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et.
"Cevap: İki Mekteb-i Musibet Şehadetnâmesi ismindeki eserimde tarif etmişim. Şimdi o kasr-ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte, kâbe-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacerül-Esved’i, Kâbe-i Mükerremedir; ve dürret-i beyzâsı (incisi), Ravza-i Mutahharadır; Mekke-i Mükerremesi, Ceziretü’l-Araptır; medine-i medeniyet-i münevveresi, tam hürriyet-i şer’iyeyi tatbik eden Devlet-i Osmaniyedir. Eğer İslâmiyet milliyetini ve İttihad-ı İslâmın taşını ve nakşını istersen, işte bak:..." (Münâzarât, s. 113)
Aynı hakikatin bir izahı aynı bahsin devamında yapıldığı gibi, Hutbe-i Şâmiye'nin 94. ve Divân-ı Harb-i Örfî isimli eserin de 67. sayfasında aynen şu sözlerle yapılıyor: "Tekraren söylüyorum ki, ittihad-ı İslâm hakikatında olan ittihad-ı Muhammedînin (asm) cihetü’l-vahdeti Tevhid-i İlâhîdir. Peyman ve yemini de îmandır. Müntesibîni (bağlıları), umum mü’minlerdir. Nizamnâmesi, sünen-i Ahmediyedir (asm). Kànunu, evâmir ve nevâhi-i şer’iyedir. Bu ittihad âdetten değil, ibâdettir. İhfa, havf; riyâdandır. Farzda riyâ yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazîfesi, ittihad-ı İslâmdır."
Bu mânâdaki İttihad–ı İslâmın bütün mü'minlere şâmil olduğunu, bunun tahsis (ipotek) ve tahdit (sınırlama) kabul etmediğini dâvâ eden Üstad Bediüzzaman, Yavuz Sultan Selim'in de bu mânâdaki İttihad–ı İslâmı hedef alıp tesis etmeye çalıştığını ve kendisinin de buna ittiba ettiğini açıkça ifade eder.
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, "ittihad-ı İslâm" ile ittihad-ı Muhammedî" müşterek bir mânâyı ifade ediyor.
Ne var ki, 1909'da İstanbul'da kurulan İttihad-ı Muhammedî Cemiyetinin bir siyasî cemiyet şekline dönüştürülmesi yönündeki arzu ve çabaları fark eden Üstad Bediüzzaman, bundan nihayet derecede korktuğunu söyleyerek, gerekli teşebbüslerde bulunmakta gecikmez.
İşte, o zamanki gazetelerde (Volkan) neşrolan ve bilâhare eserlerinde de yer alan bu meyandaki bazı ifadeleri:
Divân-ı Harb-i Örfî, s. 27: "İşittim, İttihad-ı Muhammedî (asm) nâmıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki, bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism-i mübareki bazı mübarek zevât, daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasî cemiyetten kat-ı alâka ettiler, siyasete karışmayacaklar. Lâkin, tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez."
Hutbe-i Şâmiye, s. 109: "...Hem de anlaşıldı ki, ittihad-ı İslâm, umum askere ve umum ehl-i imana şâmildir. Hariç kimse yoktur."
Hutbe-i Şâmiye, s. 99: "İttihad-ı İslâm olan İttihad-ı Muhammedî (asm) dediğimiz vakit, umum mü’minlerin mabeyninde bilkuvve veya bilfiil sabit olan ittihad murattır. Yoksa, İstanbul ve Anadolu’daki cemaat murad değildir. Amma, bir katre su da sudur. Bu ünvandan tahsis (tekel, ipotek) çıkmaz. ...Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Reisi de Fahr-i Âlemdir (asm)."
Hutbe-i Şâmiye, s. 95: "İttihad-ı Muhammedî (asm) olan ittihad-ı İslâm’ın efkâr ve meslek ve hakikatını, efkâr-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin; cevaba hazırız."
Risâle–i Nur'da geçen cihanşümûl mânâdaki ittihad–ı İslâmın tarifine dair söz ve izahların bir hülâsasını bu şekilde naklettikten sonra, sıra özellikle Türkiye'de potansiyel bir kuvvetin, bir umumî temayülün karşılığı mânâsında zikredilen "İttihad–ı İslâm Partisi"ni anlatmaya geldi.
Onu da inşaallah bir sonraki yazıda aktarmaya çalışalım.
Yuhalama kabalığı
Geçen hafta, tahsilli, kültürlü, medenî geçinen bazı insanların iki yerde sergilemiş oldukları "yuhalama kabalığı"na şahit olundu.
Nezaketten bütünüyle yoksun olan bu protestolu yuhalamanın biri İzmir'de bir şehit cenazesine katılan Başbakan Erdoğan'a karşı, bir diğeri de Bilkent Üniversitesinde misafir konuşmacı olan eski Cumhurbaşkanı Demirel'e karşı sergilendi.
Radikal'den Türker Alkan ve Hürriyet'ten Zeynep Göğüş'ün son derece çirkin bulduğu bu tür protestoları, biz de şiddetle reddederken, bu hadiselerden birine taraf bir diğerine ise karşı tavır sergileyen meslektaşlarımızın tutumunu da yadırgadığımızı belirtmek istiyoruz.
29.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|