Her seçim devresinde
ayrı bir handikap (6)
Türkiye'nin kalkınma hamlesinde en büyük atılımın gerçekleştirildiği 1950–60 devresi, binler teessüf teessüf olsun ki kanlı 27 Mayıs darbesiyle noktalandı.
Aradan on yıl kadar bir zaman geçti ve Türkiye tam da ihtilâl yarasını sarma aşamasına gelmişti ki, cuntacıları yeni bir ihtilâl sıtması tuttu. 12 Mart 1971'de hükümete muhtıra verildi ve derhal istifası istendi. Aksi halde kanlı bir darbe daha yapılacaktı.
Çekilen meşrû hükûmetin yerini ara ve kara rejimler aldı. İki kez yapılan genel seçimlere rağmen, siyaset bir türlü toparlanamadı. Türkiye, uzun yıllar (on yıl kadar) koalisyonlu hükümetlerle idare edilmek zorunda kaldı.
1973'teki bölünmüş, parçalanmış siyaset tablosu, ne yazık ki 1977 genel seçimlerinde de devam etti. Üstelik bu fecî vaziyet, Ecevit liderliğindeki CHP'ye 60 yıllık demokrasi tarihinde kendi rekorunu kıracak bir oy potansiyelini sağlama şansını kazandırdı.
İşte, dört partinin birbiriyle yarıştığı 1977 yılı seçim sonuçları:
CHP: Yüzde 41,4 oyla 213 mv.
AP : " 36,9 " 189 "
MSP: " 8,5 " 24 "
MHP: " 6,4 " 16 "
Seçimlerin galibi olan CHP lideri Ecevit, hükümet kurmaya muvaffak olamadı. Bu durumda, II. MC hükümeti kuruldu. Ancak, uzun ömürlü olmadı. 1978 yılı başında bakanlık makamı karşılığında AP'den ayrılan 11 milletvelinin desteğiyle, Ecevit yeni bir hükümet kurdu.
İkinci Ecevit hükümeti de başarılı olamadı. Memleket karanlığa gömüldü. Anarşi ve terör bir yandan, yokluk ve kuyruklar bir yandan, ülke adeta bir cenderenin içine sürüklendi.
Ekim 1979'da yapılan ara seçimlerin neticesi, bunalan Ecevit'in de hükümeti bırakıp kaçmasına sebebiyet verdi.
İşte, senato 1/3 (üçte bir) yenilemenin yanı sıra beş milletvekilliği için yapılan seçimlerin sonucu: Beş milletvekilinin 5'ini de alan Adalet Partisi, toplam oyların yüzde 54.1'ini alırken, diğer partilerin oy oranı ise şu şekilde neticelendi: CHP (Ecevit) yüzde 29.3, MHP (Türkeş) yüzde 5.4 ve MSP (Erbakan) yüzde 7.4.
(Aynı seçimde partilerin kazanmış olduğu senatör sayısı: AP 33, CHP 12, MSP 4, MHP 1)
Olgunlaştırılan darbe
14 Ekim 1979'da yapılan ara seçimlerin resmî sonucu henüz açıklanmadan, Başbakan Ecevit istifasını verdi.
Diğer partilerle yeni bir koalisyon kurma imkânını bulamayan Adalet Partisi ise, azınlık hükümetiyle ülkeyi idare etmeye mecbur kaldı.
Bir süre sonra da cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme geldi.
Mevcut partiler, aralarında uzlaşıp da yeni cumhurbaşkanını seçmeye bir türlü muvaffak olamadı. Meclis'te tam 114 tur oylama yapıldı, yine de müsbet bir netice sağlanamadı. 115. turun yapılacağı esnada ise 12 Eylül darbesi yapıldı.
Çankaya seçimlerinin kilitlenmesi, erken seçim ihtimalini olabildiğince kuvvetlendirmişti.
O günün şartlarında bir genel seçime gidilmesi halinde ise, Adalet Partisinin oyların ekseriyetini alarak tek başına iktidara geleceğine kesin gözüyle bakılıyordu.
Ama, ne yazık ki, bu yol da bir türlü açılmıyor, açılamıyordu.
Öte yandan, ülkenin muhtelif merkezlerinde her gün onlarca yerde can ve mal kaybı yaşanıyordu. Anarşi ve terör meydan almış, berkemâl olması gereken asayiş, adeta berheva olmuştu.
Siyasî ve ideolojik kavga, had safhaya varmış, farklı görüşteki insanlar, akraba dahi olsa, gözünü kırpmadan birbirinin canına kast edecek bir duruma gelmişti.
Esas görevi asayişi sağlamak olanlar ise, ya işi ağırdan alıyor, ya da ihtilâl iyice "olgunlaşsın" diye, çaktırmadan başka türlü dümenler çeviriyordu.
II. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel'in şu sözü çok manidardı: "Darbe, 1979'da yapılacaktı. Ancak, şartlar iyice olgunlaşsın diye bir sene daha beklendi. Ne yazık ki, bu durum beş bin insanın canına mal oldu."
İşte, olgunlaştırılmaya çalışılan ihtilâl, maalesef Türkiye'ye her yönüyle pahalıya mal oldu. Büyük can ve mal kaybının yanında, demokrasi ve onun vazgeçilmez unsuru olan siyasî bünye çok büyük zarar gördü.
Eski partileri kapatan ve eski siyasîlere 10 yıl süreyle yasak getiren cuntacılar, sivil hayatta da her şeyin emir komuta zinciri içinde yürütülebileceği gafletine düştüler.
Demokrasi işkence askısında
12 Eylül ihtilâlcileri, bir referandumla anayasa ve cumhurbaşkanını zorla ve dayata dayata bu millete oylattırdıktan sonra, 1983'te bazı siyasî partilerin kurulmasına–lütfen—izin verdiler.
1984'te yapılan genel seçimler öncesinde, beğenmedikleri partileri kapatan, ya da adaylarını veto ederek onları seçimlere sokturmayan ihtilâlciler, üstelik bu yaptıklarının adına da demokrasiye geçiş diyerek, kara kargaları bile güldürmeyi başardılar.
Dört yıl sonra, yani 1987'de yapılan genel seçimlerde, kısmî bir serbestlik olmasına rağmen, yine de ihtilâl şartlarının gölgesi altında gerçekleşti. Bu sebeple, hür irade Meclis'e olduğu gibi yansımadı, yansıyamadı.
(Devamı var)
26.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|