Ne yazık ki, inisiyatifin hükümetten ve Meclisten çıktığı, ülkenin yargı ve bürokrasi kararlarıyla yönetildiği talihsiz bir sürece girdik.
Geriye dönüp, bu noktaya gelinmesinde kilometre taşı mesabesinde etkili olan önemli kırılma noktalarından bazılarını gözden geçirelim.
Bunların başında, anayasadan başlayan kapsamlı ve yapısal bir reform hazırlığı yapılmadan yola çıkılmış olması geliyor. Hükümetin tıkandığı bütün noktalar, baştaki bu hatanın sonucu.
İkincisi; 17 Aralık 2004 günü AB’den müzakere tarihi alındıktan sonra demokratikleşme reformlarının tamamen askıya alınmış olması.
Üçüncüsü; gizli anayasa olarak bilinen Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde hükümetin inisiyatifi yine tümüyle askerî kanada bırakması.
Dördüncüsü; başlangıçta verilen “sonuna kadar gitme” sözlerine rağmen Şemdinli olayında çok kısa sürede “teslim bayrağı”nın çekilmesi ve savcının azliyle bunun açıkça ilân edilmesi.
Beşincisi; TMK askerin talepleri istikametinde yeniden düzenlenirken, 301 başta olmak üzere düşünce ve ifade özgürlüğünü tehdit eden maddelerin muhafazasında inatla direnilmesi.
Altıncısı; 3 Kasım gecesi seçim ve siyasî partiler kanunlarını en geç yerel seçime kadar değiştirme sözü verildiği halde sonra unutulması.
Yedincisi; Meclisin dördüncü yılı dolarken ifade edilen “Artık seçimi yenileyin, Türkiye şartlarında beş yıl uzun bir zamandır, ülke bunu kaldıramaz” ikazlarının kulakardı edilerek, “İllâ beş seneyi tamamlayıp rekor kıracağız” inat ve ısrarından vazgeçilmemesi.
Sekizincisi; dört buçuk yıl boyunca muhalefet olarak sadece CHP’nin muhatap alınması, her işin CHP onayına bağlanması, anayasa değişikliği gerektiren demokratikleşme reformları için gereken sayıyı tamamlamaya hazır diğer partilerin yok sayılıp kaale alınmaması ve onlarla diyaloga ihtiyaç duyulmaması.
Dokuzuncusu; cumhurbaşkanı seçim sürecinin son âna kadar kapalı devre götürülmesi, bilgilendirme ve uzlaşma arayışına girilmemesi.
Onuncusu; 367 meselesi başta olmak üzere, sistemin üreteceği tuzakların öngörülememesi.
Bu maddelere başkalarını da ilâve etmek mümkün. Ancak derli toplu bir görüş ortaya koymak açısından bunlar herhalde yeterli olur.
Şimdi, tam bu noktada “Mâlûm antidemokratik ve statükocu odaklar tüm güçleriyle birleşerek AKP’yi hedefe koymuşken biz de AKP’yi eleştirirsek onların safında yer almış olmaz mıyız?” itirazları yapılabilir. Nitekim yapılıyor da.
Bunlara karşı şu hususları ifade edebiliriz:
Bir defa, bahsedilen antidemokratik odaklar ve hukuku da kendi amaçları istikametinde kullanmakta hiçbir beis görmeyen statüko ile en kararlı mücadeleyi veren ve bunun ağır bedellerini ödeyerek bugünlere gelen bir gazeteyiz. Bu bakımdan asla ve kat’a onlarla aynı safta yer alamayız.
Nitekim söz konusu antidemokratik baskılara karşı bugüne kadar AKP’nin şahsında demokrasiyi ve hukuku savunageldik. Ancak üzücü olan, AKP’nin, bindiği dalı kesmekten farksız bir tavırla, bir kısmını yukarıda sıraladığımız hataları işlemesi ve yıllardır yaptığımız iyiniyetli, yapıcı uyarılara kulak asmaması bu krizi getirdi.
Bedelini AKP ile birlikte hepimiz ödüyoruz.
AKP’nin narına bütün Türkiye yanıyor.
26.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|