47 yıl önceki 27 Mayıs kanlı ihtilâlinin yıldönümünde, başka bir ihtilâl anayasası ile yönetiliyor olmak “AB yolundaki Türkiye”nin ayıplarından biri olsa gerek. İhtilal zincirinin ilk halkası olan 27 Mayıs 1960 ihtilâli, ülkemizi ‘ileri’ye götüreceğini iddia ettiği bir anayasa hazırlamıştı. Ne var ki, ‘örnek’ gösterilen bu anayasa ile Türkiye’nin yönetilemeyeceğini yine bizzat ihtilâlciler görmüştü.
Aradan yıllar geçti ve maalesef ihtilâl zincirlerine yenileri eklendi. 12 Eylül 1980 ihtilâli sonrası da güya ‘çok güzel yeni bir anayasa’ hazırlandı ve millete de zorla tasdik ettirildi. 1982 yılında kabul edilen mevcut anayasanın da Türkiye’ye uymadığı hemen anlaşıldı, ancak hiçbir siyasî iktidar bu ihtilâl anayasasını bir kenara bırakıp gerçek anlamda hürriyeti ve adaleti temin edebilecek bir anayasa hazırlayamadı.
Toplumun büyük ölçüde mutabakatını alarak bir anayasa hazırlamak elbette kolay değildir. Ancak, böyle bir yolu imkânsız görmek de mümkün değil. Siyasî partilerin ‘hata’sı, anayasadaki yanlışları/ eksikleri kısmî düzenlemelerle aşma niyetinde olmalarıdır. 1982 Anayasası bu güne kadar onlarca defa kısmî değişikliğe uğradı ve bugün gelinen noktada hâlâ problemler aşılabilmiş değil.
Dün toplanan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Kurulunda konuşan Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu, yeni bir anayasa ihtiyacını dile getirerek takdir topladı.
Genel Kuruldaki konuşmasında, anayasa değişikliği konusundaki düşüncelerini ifade eden Rifat Hisarcıklıoğlu, 1982 Anayasasının miadını doldurduğunu hatırlattı. Anayasanın, yapılan çok sayıda değişikliklerle ‘’bir yamalı bohçaya döndüğünü, sistematiğini yitirdiğini’’ ifade eden Hisarcıklıoğlu, ‘’Artık yeni bir anayasa yazmanın zamanı gelmiştir. Yeni meclisimiz, yeni anayasayı katılımcı bir şekilde hazırlamalıdır’’ şeklinde konuştu.
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun bu hatırlatması, zamanlaması açısından da önem taşıyor. Gönül arzu ediyor ki, bu hatırlatmayı ve gerekli adımları atmayı en başta siyasetçiler yapsın. Elbette siyasetçiler de zaman zaman bu konuda beyanlarda bulunuyor ve Türkiye’nin ihtilâl anayasasıyla yönetilemeyeceğine dikkat çekiyorlar. Ama onlara düşen, sadece hatırlatma değil bu konuda gerekli adımları atarak yeni bir anayasa hazırlamaktır.
Geniş bir konsensüs sağlayarak yeni bir anayasa hazırlamak elbette kolay değildir. Ancak Türkiye’nin rahatlaması için de kalıcı başka bir yol yoktur. Son günlerde yaşadığımız krizlerin sebebi, biraz da mevcut anayasadaki boşluklar ve değişik yorumlara kapı açan ifadeleri olsa gerek. Bütün bunların yanı sıra, sadece ifadelerin değişmesinin de çare olmayacağını, asıl değişimin; anlayışta, zihniyette ve yorumda olması gerektiğini akıldan çıkarmayalım.
Milletin içine sinebilecek bir anayasa hazırlanmasındaki engellerden biri de, kendileri siyasetçi oldukları halde ‘sivil siyasetçi’ gibi düşünmeyenlerdir. Örnek olması bakımından Prof. Dr. Ahmet İnsel’in CHP ile ilgili değerlendirmesine kulak vermek gerek: “CHP özellikle 2004’ten itibaren kendisini irtica ile mücadele cephesine çekti. Ve burada askerle bir tür zımni (örtük) ittifak oluşturdu. Ve 27 Nisan muhtırasına karşı hiçbir eleştiri dile getirmedi. CHP, askerin kritik zamanlarda müdahalesinin mümkün olduğu bir askerî vesayet rejimini kendisi açısından uygun görüyor.” (Nuriye Akman’ın röportajı, Zaman, 27 Mayıs 2007)
Eh, ‘muhalefet partisi’ böyle düşünürse, ihtilâl anayasalarından kurtulmak kolay olabilir mi?
28.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|