ESMA-İ HÜSNA
Ferd
Allah (c.c.), Ferd’dir. Yani tek, bir tek, yektâ, biricik, izzette ve azamette eşsiz, üstünlükte ve yücelikte misilsizdir. Şân, şeref ve ulviyette benzersiz, bütün kemâl sıfatlarda tektir. Zâtında birlik sâhibidir, soyuttur ve teklikte benzersizdir. İstiklâl ve ferdiyet sahibidir, varlığında ve sıfatlarının tecellîlerinde birlik esastır.
Resûl-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) bildirdiği Ferd ismiyle Cenâb-ı Hakkın Vahid-i Ehad, Ferd-i Samed, ferdiyet ve ferdâniyet sahibi olduğunu anlıyoruz.
Her şeyin her şeyle bağlı bulunduğunu beyan eden Saîd Nursî Hazretleri; bir şeyin her şeysiz yapılamayacağını, bir şeyi halk edenin her şeyi halk edenden başkası olmadığını; binâenaleyh, kâinatta tek bir şey bile olsa, yapan ve yaratan zâtın Vâhid, Ehad, Ferd ve Samed olmasının zarûrî olduğunu belirtir. Bedîüzzaman, Ferd isminin Hazret-i Ali (r.a.) hakkında İsm-i Âzam olan altı isimden birisi olduğunu kaydeder ve yedi işâretle Ferd isminin gösterdiği hakîkî tevhidi beyan eder. Bunlara kısaca işâret edelim:
Birinci İşâret: Ferd İsm-i Âzamı bir bütün olarak azâmî bir tecellî ile kâinatın her bir birimine birer tevhid imzâsı ve vahdâniyet mührü koymuştur...
İkinci İşâret: Ferd isminin vahdet cilvesi, bütün kâinatı bir birlik içine almıştır. Her şey o birliği îlân etmektedir...
Üçüncü İşâret: Ferd isminin âzamî tecellîsi ile kâinatın her bir ferdi, bir biri içinde, bir gül goncasının iç içe girmiş yaprakları gibi, hadsiz mektup sayfaları hükmündedir...
Dördüncü İşâret: Ferd isminin yüksek cilvesinin vücudu hem güneş gibi net ve açık, hem de vücub derecesinde zorunludur. Bu cilvenin zıddı ve muhâlifi olan şirk ise, sonsuz derece akıldan uzak ve imkânsızdır...
Beşinci İşâret: Hâkimiyetin en esaslı vasfı istiklâl ve infiraddır, yani tekliktir. Zayıf ve âciz insanlar bile hâkimiyet sahibi olduklarında başkalarının müdâhalesini reddetmektedirler. Bazı pâdişahların mâsum evlâtlarını ve çok sevdikleri kardeşlerini merhametsizce idamları, bu müdâhaleyi reddetme haysiyetine dayanmaktadır. İşte rubûbiyet-i mutlaka derecesindeki hâkimiyet-i İlâhiye gayet şiddetle şirki, iştirâki ve başkalarının müdâhalesini reddetmektedir. Kur’ân, “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, ikisi de harap olurdu” (Enbiyâ Sûresi: 22) âyetiyle bu sırra işâret etmektedir...
Altıncı İşâret: Cenâb-ı Hakkın ferdiyeti, beşerin bütün istek ve arzûlarının meydana gelmesi için yegâne çâredir. Beşerin çok şiddetli beka arzûsu buna misaldir....
Yedinci İşâret: Hakîkî tevhîdi bütün mertebeleriyle en mükemmel bir sûrette ders veren, ispat ve îlân eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın “peygamberliği,” elbette o tevhîdin kat’iyeti derecesinde sâbittir. Çünkü tevhîdi bütün hakîkatiyle, o ders vermektedir. Onun ulviyetini ve büyüklüğünü idrâk etmek için üç esasa dikkat etmek lâzımdır:
1. Bütün ümmetin, bütün asırlarda işledikleri hayır ve hasenâtın bir misli, “Sebep olan yapan gibidir” sırrınca Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) hasenât sayfasına geçmektedir...
2. İslâmiyetin kaynağı, çekirdeği, hayatı ve modeli olan Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) mâhiyetinin fevkalâde istidadı ve kâbiliyetleri ile, İslâmiyetin mübârek kelimelerini, kutsî zikirlerini ve yüksek ibâdetlerini en evvel, bütün mânâlarıyla hissedip yapmaktan gelen rûhî terakkisi, her velâyetin üzerindedir. Çünkü Hazret-i Muhammed (a.s.m.), Zât-ı Akdesten tâze ve turfanda olarak aldığı bütün tesbîhleri ve zikirleri önce bizzat kendisi fevkalâde istidâdıyla emmiştir.
3. Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) zâtını bütün beşeriyet namına, hattâ bütün kâinat hesabına Kendine muhatap alan Zât-ı Ferd-i Zülcelâl, elbette onu hadsiz yüksek ahlâka ve sınırsız feyzine mazhar kılmıştır.
İşte, Hazret-i Muhammed (a.s.m.), kâinatın mânevî bir güneşi olduğu gibi, aynı zamanda kâinat denilen Kur’ân-ı Kebîrin en büyük âyeti ve İsm-i Ferdin yüksek cilvesinin bir aynasıdır.
(Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsna)
|