Şairlerin ve matematikçilerin siyasetle uğraşması pek hoş karşılanmıyor. Zaten onların siyaset alanında fazla başarılı olamadıkları şeklinde bir kanaat vardır. Ecevit’i göz önüne alacak olursak, şiirde başarılı olduğu söylenir, ama siyasetteki başarısı her zaman tartışılır.
Siyaset çok yönlü ve çok karmaşık ilişkiler taşıdığı için, şiir ve matematik kurallarına göre değerlendirmek siyasî gerçeklere de uygun düşmüyor. Malumdur ki, şairler genellikle gönül dili ile konuşurlar, kalp kulağı ile dinlerler, her şeye duygusal bir nazarla bakarlar. Halbuki siyasette duygulara pek yer yoktur.
Siyasetin kendine has kural ve kaideleri vardır, kendi sistemi içinde karmaşık bir çark döner. Bu çark bazılarını öğütür, bazılarını da büyütür. Bu yüzden, uzun yıllardan beri şiirle iştigal eden bir kişi olarak, ben de siyaset yazmayacağımı ilân ediyorum.
Duygusal gözle bakanlar siyasetin gerçeklerini göremezler. Bu da yanlış değerlendirmelere neden olabilir. Matematikçiler için de aşağı yukarı aynı durum söz konusudur. Bir matematikçi, genellikle rakamlarla, sayılarla haşir neşirdir. Onlar da olaylara sayısal bir gözle bakarlar.
İstatistiklerle, oranlarla, anketlerle ilgilenirler. Ama siyasette, her zaman sayılar gerçeği göstermiyor. Siyaset pazarında iki kere iki her zaman dört etmiyor. Bazen beş, altı ve daha fazla ettiği halde, bazen de iki kere ikinin hiçbir değer ifade etmediği görülür. Hatta 184’ün, 367’nin 550’nin bile bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Siyasette kemiyet değil, keyfiyet hükmetmektedir.
Burada şunu anlıyoruz ki, siyasete duygusal ve sayısal gözle bakmak doğru değildir. Böyle bakanlar da bir süre sonra yanıldıklarını anlıyorlar.
Ben de her hangi bir yanılgıya düşmemek için siyaset yazmayacağım.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dönen dolaplardan, sergilenen tavırlardan bahsedip de kendimi madara etmek istemiyorum. Meclise girmeyen partilerin tutumları, hukukçuların yorumları, anayasanın hükümleri beni aşan konular. Yok efendim Anayasa Mahkemesi siyasî bir karar vermiş de, bazı çevreler Çankaya’ya muhafazakâr ve hanımı başörtülü birisinin çıkmasına izin vermezlermiş de, iktidar siyasî alanda muktedir değilmiş de, demokrat misyon yanlış tarafta yer almışmış da; bunlar da benim ilgi ve bilgi alanım dışında kaldığı için siyasetten uzak duruyorum.
Ülkemiz yakın gelecekte bir seçim yapacak. Fakat seçim tarihine kimin karar vereceğine bile daha karar verebilmiş değiliz. Seçim erken mi olacak, acele mi olacak, yoksa derhal mi olacak; tarihini Meclis mi belirleyecek, Anayasa Mahkemesi mi karar verecek, yoksa Yüksek Seçim Kurulu mu bildirecek, bu konuda bile bir kesinlik yok. Bunları düşünmek ve içinde bulunduğumuz garabeti izah etmek benim gibi âciz ve duygusal kimselerin haddini aştığından, siyasetten bahsetmiyorum.
Zaten bu köşe, ismiyle müsemma olduğu gibi, “Gönül Pınarı”. Gönülden kopup gelen duyguları muhabbet haddesinden geçirip gönül dostları ile paylaşmak gibi bir misyon taşıyor. Onun için siyasetin “meşkuk ve müşkilatlı” derelerinden akarak gönül suyunu siyaset çamuru ile bulandırmak istemiyorum.
Bir dörtlükle noktalarken, gönül dostlarına kalbî muhabbetlerimi iletmek istiyorum.
AKIL ve DUYGU
Serde şairlik var, duyguluyum ben,
Millî iradeye saygılıyım ben,
Bazen akla hükmediyor duygular,
Onun için biraz kaygılıyım ben.
28.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|