Her seçim devresinde
ayrı bir handikap (7)
Demokratları şaşırtan ve oy kitlesini bölen Millet Partisi serüveniyle başladığımız bu yazı serisini, yine aynı partinin zamanla ortaya çıkan değişik versiyonlarını, türevlerini tanıtmak ve yaptıklarını nazara vermek sûretiyle bitiriyoruz.
* * *
Yakın siyasî tarihimizin tartışmasız, tereddütsüz, en açık bir gerçeği şudur: Halk Partisinin karşısında köklü ve güçlü bir vaziyet alarak siyaset meydanına atılan kadrolu ve teşkilâtlı ilk siyasî hareketin sahibi Demokrat Partidir.
1946'daki ayıplı genel seçimlerinde 61 kişilik üyesiyle Meclis'e giren DP, 1950 seçimlerinde ise tek başına iktidara gelme cehd ve gayretiyle ciddî bir hazırlık içine girdi.
İşte, tam da bu hengâmede DP'nin karşısına Millet Partisi isminde ve kurucularının ekseriyeti dindar olan yeni bir parti çıktı.
Üstelik, partinin dindarlık yönü öylesine nazara veriliyordu ki, ilk kurucular heyeti bile–mübarek rakam diye–tam 33 kişi olarak toplanmış ve kuruluş bu haliyle ilân edilmişti.
Bu meyanda dikkat çekici önemli bir nokta daha vardı. Şöyle ki: İçlerinde Fevzi Çakmak ve Osman Bölükbaşı'nın da bulunduğu bu 33 kişilik heyet, Ankara'da ikamet etmekte olan ve çok mübarek bir zât olarak bilinen Osman Nuri (Köni) Efendinin evinde toplanıyor. (Osman Nuri Bey, eski Demokrat Partili olup, Bilkent'ten Prof. Hasan Köni'nin amcasıdır.)
Buradaki toplantıda, partinin gerek ismi ve gerekse 33 kişilik kurucular heyeti tesbit ediliyor.
Nihayet derecede dikkat çeken bir diğer nokta da şudur ki, partinin kuruluş maksadının tamamıyla İslâmiyete hizmet olduğu, el altından efkâr–ı ammeye ilân edildi. (Bkz: Mustafa Sungur, Son Şahitler–4, s. 43–44)
Hatıralarını okuduğumuz muhterem Mustafa Sungur, ayrıca şunları naklediyor: "Osman Nuri Efendi, Üstad Bediüzzaman'ın dostu ve mübarek bir insandır. Harb–i Umumi'de Alay Müftülüğü yapmış ehl–i kalp bir zat olup, Üstad Bediüzzaman'dan asrın Geylânisi ve Sultan Abdülkadirisi diye söz ediyordu." (Age, s. 44)
İşte, içinde böylesine dindar şahsiyetlerin bulunduğu Millet Partisine bile Üstad Bediüzzaman'ın iltifat etmeyerek, Ahrar tabir ettiği Demokratları destekleme mânâsında bir kaç mektup neşrettiğini, yine aynı hatıralardan öğreniyoruz.
M. Sungur, Millet Partisinin DP'ye vereceği muhtemel zararlar karşısında Üstad Bediüzzaman'ın neşrettiği lâhikalardan şu iki misali aktarıyor:
Birincisi: "...Millet Partisi ise: Eğer İttihad–ı İslâmdaki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde mezc olmuş bir millet olsa, o Demokratın mânâsındadır, dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur. Frenk illeti tâbir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikri ise..." (Age, s. 45 ve Emirdağ Lâhikası, s. 422)
İkincisi: "Milletçilere gelince... Eğer bu partide sırf İslâmiyet esas olsa, Demokrat Partiye yardım ettiği gibi, muhalif ve muarız olmayarak, iktidara gelmesine çalışmaz. Eğer bu parti, ırkçılık ve Türkçülük fikri esas ise..." (Age, s. 45 ve Emirdağ Lâhikası, s. 422)
Millet Partisi: Dindarlar ve milliyetçiler
Gerek Üstad Bediüzzaman'ın ifadelerinden ve gerekse tarihi seyri içindeki gelişmelerden açıkça anlaşılıyor ki, 1950 yılındaki Millet Partisi içinde iki ana grup ve iki ana temayül var. Bunlardan biri milliyetçiler, diğeri ise dindarlardır.
Nitekim, bu iki kesimin 1950'den sonra peyderpey ayrışarak iki siyasî hareket şeklinde yoluna devam ettiği görünüyor.
Millet Partisi kökenli milliyetçiler, zamanla almış oldukları Cumhuriyetçi Millet Partisi (1954), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (1961), MÇP (1983) ve son olarak da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) isimleriyle siyasetteki varlığını muhafaza etti.
Aynı partinin dindar kanadı ise, sırasıyla İslâm Demokrat Partisi (1952), Millî Nizam (1970), Millî Selâmet (1973), Refah (1983) Fazilet ve günümüzde Saadet Partisi isimleriyle siyaset zeminindeki mücadelesini devam ettirdi.
Bu arada, olağanüstü şartlara bağlı olarak ortaya çıkan ve iktidara gelen Özal'ın ANAP'ı (1983) ile Erdoğan'ın AKP'sinin de, (2001) temelde Millet Partisiyle benzer bazı karakteristik özellikler taşıdığı söylenebilir.
Zira, bu partiler ne CHP'nin, ne de DP'nin devamıdır. Öyle olmadıklarını defaatle kendileri açıklamışlardır.
Bu durumda, geriye kategorik olarak bir tek Millet Partisi kalıyor: İçinde hem dindarların, hem de milliyetçilerin bulunduğu hareket.
Şu da var ki, bu iki parti, nevzuhur şartlara dayalı olarak ortaya çıktıkları ve başındaki lider kişiyle özdeşleştirleri için, büyük ölçüde liderlerinin yapılarına, kabiliyetlerine, anlayışlarına göre değişik renk ve şekillere bürünmüşlerdir.
Yani, bu partiler, misyondan ziyade başındaki liderlerle özdeşleşip parladılar. Dolayısıyla, bir nev'i lider partisi oluverdiler. Lider varsa parti var, lider yoksa parti de yok olup gidiyor.
Özal ile Erdoğan'ı iktidara taşıyan oy potansiyeli, hiç şüphesiz, geçmişte Demokrat misyon partilere oy vermiş olan kitleden geliyordu. Ancak, kendileri o partilerin mirasına konmalarına rağmen, o misyonu hiçbir zaman sahiplenmediler, hatta reddettiler. Her vesileyle "Biz yeniyiz ve hiçbir partinin devamı değiliz" dediler.
Buna rağmen, kimi bilerek, kimileri de bilmeyerek, onları Demokratların devamı mahiyetinde göstererek, zihinleri bulandırmaya siyasetin fıtrî seyrini bozmaya devam etti.
Siyasetin yeniden toparlanma vetiresine (sürecine) girdiği şu günlerde, her şeyin yerli yerine oturtulmasını ve hadiselerin ülkenin, milletin hayrına olarak fıtrî seyrinde gelişip inkişaf etmesini diliyoruz.
28.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|