Geçen hafta katıldığım iki program, inovasyon ağırlıklıydı. Bunlardan birincisi Kalder’in düzenlediği 8. Kamuda Kalite Sempozyumuydu.
Türkçe’de inovasyonun tam karşılığı kelime bulunamasa da, kastettiği anlam ve uygulama itibariyle, “yenilenme” ile tanımlayabiliriz. Bir kurum ve kuruluşa ait uygulanabilir yeni fikirler ve düşünceler diyebiliriz.
Uzmanlar, inovasyonu farklı başlıklar altında sanayiciye, iş çevrelerine, organizasyonlara ve sosyal sermayesini güçlendirip, hayatın kalitesini ve anlamını sürdürülebilir kılmak isteyenlere sunmaktadırlar. Bunlar; tecrübe, süreç, pazarlama, yapılanma gibi konularla belirtilmektedir.
Muhteva açısından inovasyonun fevkinde bir tabir kullanmamız gerekirse, bir kavramı merkeze koymak lüzumundaysak, bunu “tecdit” ile ifade etmek mümkün. Özellikle son bir yıldır yoğun bir şekilde ülkemizin öğrenme konuları arasına giren inovasyon, daha önce TÜSİAD’ın hazırladığı çaplı bir raporda, üretim altyapısına göre bir yaklaşım ve uygulama ortaya koymuştu.
Geçen sürede anlaşıldı ki, sadece üretimde değil sosyal ve kültürel boyutlarda iletişim ve yeterlilik gerektiren her alanda inovasyon gereklidir. İhtiyaca dayalı ve tıkanmaların yaşandığı hallerde, yenileyici ufuk ve tasavvurlara ruh ve şekil verip, günümüzü doğru okuma ve çözüm geliştirme zaruretinin bir parçası görülmektedir.
Bu gün, beşeriyetin yakaladığı yeni gündem ve noktayı bundan yaklaşık yüz yıl öncesinden Bediüzzaman, “Eski hal muhal” tesbitinde bulunarak Osmanlı’ya ve sonrasına açık ve net mesajlar veriyordu.
Bediüzzaman, medeniyetin mutluluk sarayında, İslâmiyeti esas alan bir meşrûiyet ve huzur içinde yaşamanın anahtar ifadelerini ve yapmamız gerekenleri üç başlık altında özetlemiştir. Birincisi, Teşebbüsü şahsi/ Bireyin girişimciliği, ikincisi; fikr-i icat/ üretken düşünce, üçüncüsünü ise hürriyet/ özgürlüktür.
2007 Türkiye’sinden, son ikiyüz yılımızın, mazideki çatlak sahralarına ve bunalımlı dönemleri ile çaresizlik girdaplarına baktığımızda, medeniyet yarışında müsbetleşerek sonuç alamayışımızın sebepleri ortadadır.
Neyse ki, geç de olsa ezberi bozmanın, muhakemeyi öne çıkarmanın, müzakere zeminlerinin ve demokratik şuurun günümüze hitap eden orijinal fikir ve görüşlerle derde deva çözüm üretmesinin önemi gittikçe artıyor.
Bu ihtiyaç ve talebin, gündeme oturan yabancı bir kelime olan inovasyon yerine, kabul gören ve yaşayan bir kelime ile ifade edilmesini tercih ederdik. Ancak bu konu ayrı bir mevzudur. İsim, hakikatı değiştirmediği müddetçe mânâya hizmet eder.
8. Kalite Sempozyumunda, yukarıdaki anlamları zihinlere nakşedecek müsbet yaklaşımları görmek ve vatandaşı merkeze koyan bir memnuniyet arayışına kamunun yönelmesini müşahede etmek, oldukça sevindiriciydi.
Nitekim KalDer Başkanı Çetin Nuhoğlu, kamuda “vatandaş memnuniyetine dayalı iyileştirme” amaçlı yapılması gerekenleri; ‘vatandaşı yeterince dinleme, dikkate alma, sesine kulak verme ve daha çok yenilik’ olarak sıraladı. “Söyleriz olur, yaparız olur” döneminin bittiğine değindi.
Siyaset birikiminin yanı sıra, insana, öğrenmeye ve çözüme dair özgün fikirleri ve yaklaşımları ile bilinen Beyaz Nokta Vakfı Başkanı Tınaz Titiz, soy isminin hassasiyetinde çok kapsamlı bir konferans verdi. Konu “Kamu yönetiminde yenilikçilik” ti.
“Hayatın tehditlerine tedbir almak, problem çözmek için yenilik” derken, bunu “Sorun Çözmenin Araçları (SÇA)” olarak tanımladı. Bunun “Sorun çözme kabiliyeti” isteyen bir süreç olduğunu ortaya koydu.
Birey ve toplumların sosyal bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini, aynen biyolojik bağışıklık gibi hücumlara karşı korunması gereğine vurgu yaptı.
“SÇA dağarcığı, zamanın aşındırıcılığına dayanmalı” derken, “tehacümler karşısında sosyal sebat ve metanet” konusunda Bediüzzaman’a daha çok ihtiyaç olduğunu tedayi ettirdi.
BM, gelişmemiş toplumları, “Sorunlarını doğru tanımlayamamış, kaynaklarını doğru sorunlara tahsis edememiş toplumlar” şeklinde tarif etmektedir. Kamuda ve devlet yapılanmasında bu tarife göre kendimizi sorgulamanın tam vakti. Şeffaf, memnuniyeti ölçen ve hesap veren bir sistem, inovasyon ile hız kazanacaktır.
Titiz’ın tabiriyle “Sorun kimyası”, ”Kök sorun” esastır. Bütün bu gelişmeler ve çözümlerin altyapısında “Beden ve ruh bütünlüğü”nün üzerinde durdu. Yani inanç ve ahlâk temelli bir sistem için “hakikî mürşit” olmadığına işaret etti. Bir anlamda Bediüüzzaman’ın “âlim-i mürşit” dediği kavramını izah etmiş oldu. Bilimin sokağa hizmet vermediğini söylerken, mürşit problemini ortaya koydu.
Ayrıca, iki günlük kalite sempozyumunda Şanlıurfa Belediyesinin EFQM ulusal kalite ödülünü kararlılık kategorisinde alması, merkezi Ankara’ya yerel yönetimlerden gelen güzel bit kalite iddiasıydı. Başkan Fakıbaba; bundan sonraki hedeflerini, “önce İstanbul’da ulusal kalite, sonra Avrupa kalite ödülü” olarak müjdeledi.
İzmit’li teknik ve sanayici iş adamlarının iki aydan beri talep ettikleri seminer konusu da inovasyondu. “Teceddüt-Temeddün” ilişkisi üzerinde durduk. Risâlelerin sosyal dilini ve yönetim yaklaşımını irdelemeye çalıştık.
28.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|