Son haftalarda şehit cenazelerinin tekrar artışa geçmesi ve Anafartalar Çarşısını vuran terör saldırısı, hayli zamandır ısıtılan Kuzey Irak’a operasyon taleplerini tekrar gündeme getirdi.
Öyle ki, Başbakan ve Meclis Başkanı da “Eğer talep olursa derhal gereğini yapar ve istenen yetkiyi veririz” açıklamaları yapmak durumunda kaldılar.
Peki, Genelkurmay Başkanının 12 Nisan’daki basın toplantısında bu talebi açıkça dile getirdiği hatırlarda iken, “talep olursa”nın anlamı neydi?
Sonraki günlerde anlaşıldı ki, hükümet Genelkurmay’ın Kuzey Irak operasyonuna izin veren bir tezkere için resmen müracaatta bulunmasını bekliyor.
Ve Anafartalar olayının üzerinden de günler geçmesine rağmen şu âna kadar böyle bir başvuru yapılmış değil. Dolayısıyla hadise askıda.
İşte tam da bu noktada bir anda manşetlere çıkan sürpriz bir gelişme, olayı çok farklı boyutlara taşıdı. Kuzey Irak’tan kalkan iki Amerikan F-16’sının Türk hava sahasına izinsiz giriş yaptığına dair haber, değişik yorumlara konu oldu ve olmaya da devam ediyor.
Yorumlarda öne çıkan ortak nokta, bu sınır ihlâlinin tesadüf olmadığı ve Kuzey Irak’a operasyonun sıcak tartışmalara yol açtığı bir ortamda Türkiye’ye bir gözdağı olduğu yönünde.
Amerikan tarafından yapılan “Yanlışlıkla girilmiş, fazla büyütülmesin, kapatalım” açıklaması inandırıcı bulunmuyor. Bu açıklamanın, uçakların Türk sınırından 80 kilometre kadar içeriye girmesini ve sınır ihlâlinin dört dakika sürmesini izah etmediği vurgulanıyor.
Hoş, İncirlik başta olmak üzere birçok üssümüzün Irak’taki ABD işgal gücünün aktif hizmetinde kullanıldığı bir ortamda bu“sınır ihlâli”ni yadırgamamak gerektiğini savunanlar var. Ki, olaydan, vukuundan tam dört gün sonra ve ancak manşetlere çıkınca haberdar olduğu anlaşılan Dışişleri Bakanı Gül'ün “Bunlar rutin şeyler, her zaman olabilir” sözü bunu teyid eder nitelikte.
Olayın arkaplanına dair dikkat çekici iddialardan biri, ABD tarafının Türk Genelkurmay’ına “Niye basına sızdırdın?” tepkisi vermesi. Bu iddia doğruysa iş daha da çetrefilli hale geliyor.
Acaba Genelkurmay Dışişleri’nden ve “bağlı olduğu” hükümetten esirgediği bir bilgiyi medyaya sızdırarak ne yapmaya çalışıyor? Bu şekilde, Türk kamuoyunda giderek “olgunlaştırılan” Kuzey Irak’a operasyonu Amerika'ya rağmen gerçekleştirme kararlılığı gibi bir mesaj mı verilmek isteniyor?
Peki, ABD’nin buna nasıl bir cevabı olur?
Bunun işaretlerinden biri, Bağdat’ı PKK için “son kez uyarmak” üzere gönderilen Türk heyetinin Irak yönetiminden beklediği karşılığı yine alamaması.
Irak hükümetinin hiçbir konuda ABD’den bağımsız karar veremediği göz önünde bulundurulursa, demek ki, orada hâlâ değişen birşey yok.
Ancak bu arada, uzunca bir süredir satır aralarında seslendirilen ve Bush yönetiminin Kongre seçimlerinde uğradığı büyük güç kaybının ardından daha da kuvvetlenen bir seçenek var.
O da, bilhassa petrol işini garantiye alarak asıl amacını gerçekleştiren ABD’nin, artan iç baskıların da neticesi olarak Irak’tan çekilmeyi gündeme alması ve bunu yaparken işgal güçlerini bir “İslâm gücü” ile ikame etme hesabı.
ABD Türkiye’yi “Madem Kuzey Irak’a girmeye bu kadar heveslisin, buyur, Irak’ın tamamına gir, bizim bıraktığımız enkazı temizle” gibi bir sürpriz ve emrivaki ile karşı karşıya bırakabilir.
30.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|