|
|
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ
Yahut onlara vaad ettiğimiz azâbı sana da gösteririz. Biz elbette onları cezâlandırmaya kâdiriz.
Zuhruf Sûresi: 42
|
30.05.2007
|
|
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Dininde ihlâslı ol ki, az bir amel bile sana kâfi gelsin.
Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 170
|
30.05.2007
|
|
Aç canavara muhabbet, onun iştahasını açar
Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştahasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.
Mektubat, s. 456
***
Havf ve zaaf, tesirat-ı hariciyeyi teşcî eder.
Mektubat, s. 459
***
Menfaati esas tutan siyaset canavardır
Menfaat üzere çarhı kurulmuş olan siyaset-i hâzıra, müfteristir, canavar.
Aç olan canavara karşı tahabbüb etsen, merhametini değil, iştihâsını açar.
Sonra döner, geliyor; tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister.
Sözler, s. 648
***
Buna dikkat ediniz ki; canavar bir hayvana karşı kendini zaif göstermek, onu hücuma teşcî ettiği gibi, canavar vicdanı taşıyanlara karşı dahi dalkavukluk etmekle zaaf göstermek, onları tecâvüze sevk eder.
Mektubat, s. 345
***
...madem bir zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını katî ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşî zalimin ayağını öpse, o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem o canavar, vicdansız zalime karşı zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teşcî eder. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse, kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet, tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!
Mektubat, s. 405
Lügatçe:
dalkavukluk: Maddi ve şahsi menfaatleri için her türlü zilleti, soytarılığı yapan adam.
havf: Korku.
müfteris: Yırtıcı, parçalayıcı.
şehid-i mazlum: Zulmedilmiş şehid.
siyaset-i hâzıra: Şimdiki siyaset.
tahabbüb: Sevgi göstermek, sevgi beslemek.
teşcî: Cesaretlendirme, cesaret verme.
tesirat-ı hariciye: Dış müdahaleler.
|
30.05.2007
|
|
Bediüzzaman, medeniyet projesi inşâ etti
Fas’ın Vecde şehrinde, Birinci Muhammed Üniversitesinin ev sahipliğini yaptığı “Said Nursî’nin Dâvâ Projesinde Ahlâk Olgusu” başlıklı bir uluslararası sempozyum gerçekleştirildi. Vecde’de faaliyet gösteren “Nebras Kültür Derneği” ile “İnsanî ve İçtimaî Araştırmalar Merkezi”nin ortaklaşa gerçekleştirdikleri sempozyuma Fas ilim camiasının önde gelen isimlerinin yanı sıra Cezayir’den Bulgaristan’a ve Türkiye’ye kadar pek çok ülkeden gelen katılımcılar birbirinden değerli tebliğler takdim ettiler. Türkiye’den katılan İhsan Kasım Salihî, Ali Katıöz ve Cüneyd Şimşek birer tebliğ sundular.
Sempozyumun ilk oturumu 18 Mayıs günü, Birinci Muhammed Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde gerçekleştirildi. Çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin takip ettiği oturumda Fas’tan Dr. Suad Ümmü Selma, Dr. Muhammed Cekip, Prof. Dr. Eş-Şahid el-Buşeyhî ve Türkiye’den Cüneyd Şimşek tebliğlerini sundular.
19 Mayıs’ta gerçekleştirilen Sempozyumun ikinci oturumu aynı üniversite bünyesinde yer alan Libras Kültür Merkezi toplantı salonunda gerçekleştirildi. Bu oturumda Cezayir’den Prof. Dr. Ammar Ceydel, Türkiye’den İhsan Kasım Salihî ve Ali Katıöz, Bulgaristan’dan Prof. Dr. Stefan, Prof. Dr. Abdülaziz Farih tebliğlerini takdim ettiler.
İhsan Kasım Salihî, sunduğu “Şahsiyet-i İnsanın Şekillenmesinde Risâle-i Nur’un Rolü” başlıklı tebliğinde, Risâle-i Nur’u okuyan Nur Talebelerinin hâl ve tavırlarında meydana gelen değişimler ve bu değişimlerin içtimâî hayattaki yansımalarıyla ilgili dikkat çekici noktalara temas etti. Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur’da nefsin tezkiyesine yönelik acz, fakr, şefkat ve tefekkür üzerine kurulu Kur’ânî bir metod takip ettiğini, fıtratın önüne birikmiş şüphe engellerinin izalesine büyük tahşidat yaptığını, kâinata ve bütün hadiselere “mânâ-yı harfî” nazarıyla yaklaşmanın yollarını gösterdiğini, bu yolla görülen her şeyin ardındaki hakikatleri görebilmek için kapı araladığını, insanların hakikatleri görebilmesin önündeki en büyük engel ve perde olan “ülfet ve âdet” yaklaşımını ortadan kaldırdığını, “Esmâ-i Hüsnâ”nın mânâlarını hayata geçirmenin yollarını gösterdiğini, böylece daha dünyadayken uhrevî huzûru hayata geçirdiğini dile getirdi. Tebliğinin en sonunda ise, bütün bu özelliklerin birbirini takip eden değil birbiriyle içiçe daireler olduğunu, Risâle-i Nur’un okuyan herkesin zihnini temizlediğini, kalbini harekete geçirdiğini, aklını hakka ve istikamete yönelttiğini, ruhunu uyandırdığını, ahlâkî yapısıyla, hâl ve gidişatıyla, söz ve davranışlarıyla, düşünce ve hisleriyle, hülasa bütün yönleriyle Kur’ân’a hakikî bir hizmetkâr hale getirdiğini söyledi.
Başta sempozyumun gerçekleştirildiği Vecde şehri olmak üzere, Kazablanka, Cezayir sınırında yer alan Ahfir ve Rabat’ta tanınmış ilim adamlarıyla görüşmeler ve toplantılar gerçekleştirildi. Akademik camiada Risâle-i Nur’a en fazla ilgi ve alaka gösteren Prof. Dr. Mustafa bin Hamza’nın, kendisiyle yapılan görüşme sırasında aktardığı iki tespiti çok önemliydi. Bunlardan ilki Üstad Bediüzzaman’ın çok şiddetli bir şekilde ortaya çıkan imansızlık cereyanına rağmen, kendisine yöneltilen bütün baskılara göğüs gererek bir medeniyet projesi inşâ etmesiydi. İkinci tespiti ise, Fas’ın dışardan gelen düşünce ve fikirlere karşı son derece duyarlı ve hassas olmasına rağmen Risale-i Nur, müellifi Said Nursî ve Nur Talebelerine bağrını açması idi.
(www.bediuzzaman.net)
|
/ FAS
30.05.2007
|
|
|
|