Kuzey Irak’a müdahele meselesi, Genelkurmay ile hükümet arasında tam bir top alış verişine, paslaşmasına dönüştü. Hatta, çocukların oynadığı yakan top oyununa benzedi gibi. Sayın Başbakan Erdoğan’ın geçen günkü demeci, “topu askere atmak” olarak yorumlandı. Atılan topun tekrar hükümete yönlendirilmesi fazla gecikmedi. Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt Paşa’nın Perşembe günkü konuşması, “Kuzey Irak’a harekât” planının “yakan top” haline gelmesine yol açtı desek abartmış olmayız. Değdiği kişiyi oyun dışı bırakan bir yakan top. Paşa’nın verdiği cevap teoriyle pratik farklılığını sergilemek bakımından ilginç. “Devlet geleneğine göre siyasî otorite önce hedef belirler. Sonra askere emir verir. Asker de oturur plan yapar.”
Geçen Perşembe günü “Güvenliğin yeni boyutları ve uluslar arası örgütler” sempozyumunda konuşan Büyükanıt Paşa, ana başlıkları gerçekten de genellemeli olan bir konuşma yaptı. Kendimce dikkati çekenleri sıralayacak olursam:
1. “Teröriste yardım eden de teröristtir.” Bu tıpkı zalime yardımcı olanların da zalimin tâ kendisi sayılması gibi bir hüküm.
2. “Aşırı dincilerin” terörist sayılmasının yanlışlığının yanında, “etnik milliyetçi bir faşist terör vardır” nitelemesi doğru. Hatta etnik /millî kaynaklı terör daha da önemli ve tehlikelidir. “Dinci terör” genelde abartılı ve danışıklı bir seyir gösterir. Özellikle etki/tepki ilişkilerinde etnisite kökenli yaklaşımların payı büyüktür.
3. “İnsan hakları adı altında teröre yardım edilmektedir.” Bu bir gerçek. Ancak sadece insan hakları adı altında değil, bir tür demokrasi, çağdaşlık, devletin emniyeti gibi adlar altında da teröre destek verildiğini unutmamalıyız.
4. “Değişim sürecini algılayamayan toplumlar gelişmeler, değişmeler karşısında seyirci kalmaya mahkûm olurlar.” Bu da doğru, ancak değişimi algılayamayan ya da algılamak istemeyen devletler de aynı sonuca mahkûmdurlar. Hatta bu yüzden tarihin karanlık sayfalarına gömüleceklerinden dolayı seyirci olma şansını bile bulamayabilirler. Yani değişim süreci sadece toplumda değil, devletlerde de hükmünü icra eder.
5. “Güvenlik konusunda bazı ülkeler çifte standart uyguluyorlar.” Acı, ama gerçek. Fakat biz kendi içimizde sadece güvenlik değil, hemen her konuda çifte standart uyguluyorken, böyle bir iddiamız ne derece dünya kamuoyunda makes bulabilir, orası da dikkate alınmalıdır.
6. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.” Bu da doğru. Evet hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hiçbir ihtilâl, savaş, taktik, propaganda, klişeleşmiş sözler eskisi gibi hükmünü icra edemeyecektir. Bir ırmakta da iki defa yıkanılmaz. Yıkanan kişi aynı kişi değildir, bir. Yıkanılan ırmak, su aynı ırmak veya su değildir. Buraya da dikkat.
7. “Bu gün artık güvenliği, içinde sadece askerî değil; siyasî, hukukî, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etmenlerin de olduğu bir çerçevede tanımlamak gerekmektedir.” Bu da doğru.
Sözgelimi bir PKK belâsıyla mücadele sadece silâhlı kuvvetlerle yapılamaz. Bunun yanında daha çok ve daha önemli olarak eğitim, öğretim, adalet, anlayış, bilgi, kültür, ekonomi v.b. gibi etkenler ve etmenler devreye konulmalıdır.
Görülüyor ki, bu doğru çekilen veya atılan toplar direkten dönebilmektedir. Yani bizleri de bağlamaktadır. Dinleyiciler içinden biri kalkıp da “Siz Türkiye’de bunları aynen uyguluyor musunuz?” sorusunu sorsaydı, acaba sayın Büyükanıt ne cevap verirdi, doğrusu düşünmeye değer.
Netice böylesi ciddî bir konuda restleşir gibi karşılıklı cevap yetiştirmeler, eğer devletin yüksek menfaatleri gereği bir taktikten dolayı değilse, devlet ciddiyetiyle bağdaşmıyor diye düşünmemek elde değil.
02.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|