Namaz da bir gitmektir. Dünyaya ait emellerden, bir türlü kurtulamadığımız elemlerden, ruhumuzdaki kalabalıklardan, kalbimizdeki karanlıklardan uzaklaşmak, nur ikliminde huzura yolculuk yapmaktır. Namaz, Mi’rac’ın merdivenlerinde basamak basamak yükselmek, huzur-u İlâhîye varmaktır.
Namaz, mukaddes bir yolculuktur. Yüce bir Sultan’ın dâvetine icabet etmek üzere yola çıkmaktır. Bu dâveti canımıza minnet bilip, aşk ve şevk ile O’na doğru koşmaktır. Elimizi kaldırıp “Allahüekber” diye tekbir alırken, dünyayı ve içindekileri elimizin tersi ile ittiğimizi, onlardan çok daha hayırlı olan bir yola ittibâ ettiğimizi âleme ilân etmektir. Cenâb-ı Hak’kın sevgilisi, Âlemlerin Efendisi olan Şanlı Nebî’nin (asm) peşine düşüp, onu takip etmek, eteğine yapışıp şefaatini talep etmektir.
Bu yolculukta herkes kendi kabiliyeti, ihlâsı ve takvası kadar yol alabilir. Kimisi merdivenin birinci basamağında kalır, kimisi daha yükseklere doğru yol alır, kimisi de kendini Rabbinin huzurunda bulur. Bu yolculuğu engelleyen ve ağırlaştıran sebeplerden kurtuldukça, daha yükseklere doğru yol almak mümkün olmaktadır. Yani, nefsinden ve dünyadan en çok uzaklaşanlar, Rabbine en çok yaklaşanlardır. İnsan kıyamda tâzim ile durup, tevazu ile rükûya eğildikçe yükselir. Secdeye kapandığı zaman ise, Sidre-i Müntehâ’ya giden yol önüne açılır. Yaptığı tesbihatın her kelimesi ile bir basamak daha yükselmiş, bir miktar daha yol almış olur.
Namaz Mi’rac’a doğru bir yolculuktur dedik. Tıpkı, bir incir çekirdeğinin incir olmaya doğru giden yolculuğu gibidir. Nokta kadar olan bir çekirdek içinde bir incir ağacı ve dallarında da binlerce meyvesi var desek, her halde doğru söylemiş oluruz. Hiç kimse, “Hayır böyle bir şey mümkün değil” diyemez. Ama çekirdekten meyveye doğru giden yolun da çeşitli aşamaları vardır. Önce topraktan başını çıkartıp filizlenecek, sonra fidan, ağaç ve dal olacak. Daha sonra çiçeklerle ve yapraklarla donanıp meyveye duracak. İşte bizim namazlarımız da bu aşamalar gibidir. Ne kadar itina ve ihlâsla kılarsak, o kadar fazla yol kat ederiz. Yani niyetimizdeki namaz çekirdeği, amel ve ihlâsımız nispetinde neşv ü nema bulacaktır. Namazın dereceleri de, çekirdekten meyveye kadar mertebeler taşımaktadır. Her derece ve mertebe ise, Mi’rac yolculuğunun bir etabını teşkil etmektedir. Öyleyse, namazımızdaki huzur ve huşû eksik olsa da, hissemizi almış olacağımızdan, “Acaba namazım kabul oldu mu?” diye şüphe duymaya ve vesveseye düşmeye gerek yoktur.
“Hayırlı işlerde muzır mâniler çok” olduğu gibi, namaz esnasındaki Mi’rac yolculuğumuzda da karşımıza bir çok engeller çıkar. Biz huzur ve huşû içinde secdeye kapanmak isterken, yarım kalan bir işimiz, kapanmayan bir borcumuz, gideremediğimiz bir ihtiyacımız gözümüzün önüne geliverir.
Rabbimize en yakın olacağımız bir anda, bizi oradan uzaklaştırıp, dünya işlerinin bitmeyen telâşı içinde oyalamaya çalışır. Ama nasıl bir yolda, kimin huzuruna doğru bir yolculuk yapmakta olduğumuzu aklımızdan çıkarmazsak, bu yola çıkarken, dünyayı ve içindekileri arkamızda bıraktığımızı hatırlarsak, bütün engelleri kolayca aşar, mukaddes yolculuğumuza devam ederiz.
Namazda iken, Mirac’a doğru bir yolculuk yapmakta olduğumuzu düşünmek ne güzel bir duygudur. Bu şuur içinde ibadet etmeyi ve ettiğimiz ibadetlerin kabul edilmesini Rabb-i Rahim’imizden niyaz ediyorum.
01.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|