İstanbul’un fethi yeni bir çağ açmıştı.
Asırlarca beklenen bir fethin gerçekleştiği an idi.
Fahr-i Kâinat Efendimizin (sav) “İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” müjdesine nâil olmak için sayısız muhasara gerçekleştirilmişti. Ama fetih, Fatih Sultan Mehmed ve askerlerine kısmet oldu.
Fethin sosyolojik ve birçok ilmî değerlendirmeleri yapılmıştır.
Bu bir ideâl idi.
Mukaddes bir ideâl ile günün teknolojisi en son veriler birleştirilmiştir. Fetih, her iki kuvvet ile gerçekleştirilmiştir.
Bu kupkuru bir cihangirlik sevdası değildir.
Osmanlı’yı ayakta tutan, “Devlet-i ebed müddet” düşüncesi ile “İlâ-yı Kelimetullah” yani devleti ebediyyen yaşatmak, Allah’ın adını yaymaktır.
Buna mâneviyat büyükleri, iyi yetişmiş komutanlar, cihangir askerler güç vermiştir.
1453’te Fatih Sultan Mehmed Han, Topkapı’dan İstanbul’a girerken, Akşemseddin Hazretleri’nin müridlerinden bir askerin, “Sultanım! Şeyhimin himmetleri olmasa idi İstanbul’u zor alırdınız” sözüne karşılık, Fatih, kınındaki kılıcı göstererek, şu ibretli sözü söylemiştir: “Çelebi, bunun hakkını da unutma!”
Cenâb-ı Hak, dünyada “âdetullah” denilen kanunlarını koymuştur. Yani bir işte, yaratılış kurallarına uymak zorundayız.
Eğer gönüller üzerindeki fetih gerçekleştiremez ise bunun bir mânâsı olmaz. Fatih gününün en üstün bilgileri ile donatılmış bir komutandı.
Bizi yeni ufuklara götürecek yegâne çare, Fatih’in fethettiği mânâda saklıdır.
Fetih her asrın bir gerçeğidir.
31.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|