Onu ilk kez ekranlarda görmüştüm. Daha doğrusu silüet ve karaltısı Dost TV’nin bazı programlarına yansımıştı. İlk kez o görüntülerle birlikte zihnimde bir yer etti. Yılmaz Şahin hocadan bahsediyorum. Ancak vefâtına müteakiben onun Erzurumlu olduğunu öğrenebildim. Geçenlerde Manisa ziyaretim vesilesiyle yine hocanın isminin yâd edildiği ortamlarda bulunmuştum. Gazeteler hâfızlık icazet merasiminin hastalığı sebebiyle ertelendiğini duyuruyorlardı. Galiba onun yokluğunda nasip imiş. Ağır bir hastalığa düçar olduktan sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. Yakından tanımadığım bir şahıs hakkında bu ilgi, sitayiş niye, diye sorabilirsiniz. Bunun tek cevabı var: Kur’an hizmeti. O bir Kur’ân hadimi idi. Yani hizmet-i Kur’âniye ile hayatını idame ettirmişti. Ondan büyük rütbe yoktur. Ömür boyunca hamele-i Kur’ân yetiştirmiş ve hamele-i Kur’ân’a rehberlik etmiş bir zat. Bundan daha büyük bahtiyarlık olmaz. Hoca’nın Erzurum menşeli olduğunu bilmiyordum. Akhisar gibi ücra bir mekânda olması da Erzurum bağlantısını akla getirmiyordu. Aslında, Akhisar’ı ücra olarak anmak doğru değil. Ama yine de Manisa geneline değil de Türkiye genelinden baktığımızda durum böyledir. Merhum ve mağfur Yılmaz Şahin Hoca, 45 yıl zarfında kendi rekorunu kırmış ve tam 2 bin 300 hâfız yetiştirmiş. İçlerinden fireleri çıksa bile huffaz nuranî bir iklimi temsil eder. Nuranî iklim Kur’ân bülbülleriyle yeşerir. 1936 yılında Erzurum’un İspir İlçesi Elmalı köyünde tevellüt eden Şahin Yılmaz, 1962 yılından bu yana 2 bin 300 hafız yetiştirmiş. Dile kolay. Olsa olsa bu bereket-i Kur’âniyedir. İstanbul’da okurken Konya Ermenekli Safvet Hoca’nın telkinleriyle Ramazan’da vaaz vermek üzere İzmir’e giderken Akhisar’a uğrayan Şahin Hoca, 3 yıl boyunca burada fahri vaizlik yapmış. 1962’de Akhisar’a göç ederek Hilâliye Camiinde imam hatip olarak göreve başlar. Vakıf Kur’ân’lar olduğu gibi bir de her iki anlamıyla Kur’an’a vakıf insanlar da vardır. Şahin Hoca onlardan birisiydi.
***
Soyadının Şahin olması ve Erzurumlu olması bana başka bir Kur’ân hadimi Şahin Hoca’yı hatırlattı. O da Yılmaz Şahin Hoca’nın Adapazarı’ndaki muadili Hasan Şahin Hoca’dır. Adapazarı ve Erzurum’un medar-ı iftiharı. Adapazarı’nın Hilâliye’si olan Aziziye’de yıllar yılı Kur’ân müderrisiliği yapmış ve yine belki yüzlerce belki binlerce hâfız yetiştirmiş . Daha bir iki sene öncesine kadar yaşadığını bizzat müşahade etmiştim. Bugün hayatta mıdır bilmiyorum, ama o da Erzurum’un Şahin hocalarından ve Kur’ân hadimlerinden birisi. Biz kendisini uzaktan uzağa severdik. İlk yıllarda hizmet verdiği Aziziye, küçük bir Kur’ân kursu idi ama zamanla ve emekleri sayesinde Adapazarı’nın sayılı Kur’ân kurslarından birisi oldu. Bununla birlikte maalesef 28 Şubat süreci hâfızlık eğitimine de ket ve darbe vurdu. 8 yıllık eğitim genç fidanlarla Kur’ân-ı Kerim’in hıfzının arasına girdi. Teknik olarak bu çelişkinin üstesinden gelinebildi mi bilmiyorum ama hâfızların sayısı azaldıkça bu ülkenin kudsî iklimi de sararıyor. Ağzımızın tadı kayboluyor. Bundan dolayı Şahin hocalarımız da ezanlar gibi bu memleketin böğründe ilelebed yaşamalı. Şahin Hocalar Erzurum’un ilim ve irfan diyarı olduğunun canlı vesikasıdırlar. Alvarlı Efe Hazretleri ve Mustafa Necati Erzurumî gibi duyduklarım ve tanıdıklarım ilme, irfana renk ve revnak katmışlardır. Erzurum inşaallah daha nice Şahin hocalar çıkarır.
***
Erzurum sadece hocalarından ibaret değil elbet. Aynı zamanda toparlayıcı ve ehli hizmet insanlarıyla da temayüz eder. Geçtiğimiz günlerde böyle birisini kaybettik. Bahse konu olan merhume yakın çevresi dışında kimsenin malûmu değil. Kamuoyu önünde tanınan birisi değildi. Bunu sağlayacak bir vasfı yoktu. Ama her fani insan gibi içinde ebediyet yaşatıyordu. Ben de çevresine yakın olduğum için kendisini tanıdım. Evet, merhûme Sahibe Gedikli, Erzurum’un has ehl-i hizmet insanlarından birisiydi. Cenazesine katılacakken bugün onun taziyesini yazmakla meşgulüm. Hiç unutmuyorum. 17 Ağustos depreminin akabindeydi. Ailemi ve daha doğrusu Adapazarı’nı görmek üzere gittiğimde önce kaldırımda ona ve ailesine rastladım. Adeta pervane gibiydi ve depremde dimdik ayakta o kalmıştı. Tam da o ortamda bana ve misafirlerime hemen kaldırım üzerinde bir sofra açtı. Yoldan geldiğimizi söylüyordu. O hep öyleydi. Tanıtmak için illâ da meşhur olmak gerekmiyor. Tanınması gereken isim değil fiil ve ameldir. O fiiliyle ve fedakârlığıyla tanınması ve anılması gereken bir insandı. Aynı zamanda içliydi de. Belki de ölümünü hızlandıran etkenlerden birisi erkek kardeşinin ansızın dul kalmasıydı. Hizmetten hiç üşenmezdi. Hanım halasını şöyle anlatır: “Hangi saatte olursa olsun gecenin dördü beşi de olsa erinmez hemen hizmete koşardı...” Dünya hâlâ yaşıyorsa fedakâr nesillerin omuzlarında yaşıyor. Tam da Tebliğ cemaatinin anlattığına masadak/uygun bir anlayışı temsil ederdi: “Amel et ki cennete nail olasın. Hizmet et ki Allah’a varasın...” İnşaallah Şahin Hocalar ve Gedikli cennetten de öte Allah’ın rızasına ulaşanlardan olur.
31.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|